Madde Detay
HÂLİD, Mevlânâ Ziyâeddîn Hâlid, Şehrizorlu
(d. 1193/1779 - ö. 1243/1827)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
1193/1779 senesinde Irak'ın Süleymaniye şehrine bağlı Karadağ'ın Şehrizor bölgesinde doğdu. Babası Altıparmak/Şeşengüşt diye anılan ve ataları Hz. Osman soyundan geldiği söylenen Pîr Mikâ'il'e dayanan Ahmed b. Hüseyin'dir. Annesi de bu bölgenin ünlü bir sûfî ailesine mensuptu. Hâlid, Nakşibendiye mensupları arasında Mevlânâ unvanıyla tanınmıştır. Karadağ'da Berzenc ailesinden Şeyh Abdurrahîm ve kardeşi Şeyh Abdülkerîm başta olmak üzere çeşitli hocalardan ders alıp öğrenimini tamamladı. Daha sonra mantık ve kelam ilmi üzerine yoğunlaşarak bölgedeki diğer ilim merkezlerini dolaştıktan sonra Bağdat'a gitti. Vali Baban İbrahim Paşa'nın müderrislik teklifini kabul etmedi. Şeyh Abdülkerîm Berzencî'nin 1799 senesinde vebadan ölmesi üzerine onun Süleymaniye'deki medresesinin sorumluluğunu üstlenerek burada yaklaşık yedi yıl müderrislik yaptı. Bu yıllarda siyasi otoriteye uzak durmasını sağlayan zühdü ve derin ilmiyle tanındı. 1805'te hac niyetiyle çıktığı yolculuk sırasında tasavvufa ilgi duymasını sağlayan olaylar yaşadı. Medine'de şeriata zahiren muhalif gördüğü şeyleri alelacele kınamaması hususunda kendisini uyaran Yemenli bir zatla karşılaştı. Mekke'ye ulaştığında Kabe'ye giden Hâlid, yüzü kendisine, sırtı Kabe'ye dönük vaziyette oturan birini görünce Medine'de kendisine yapılan tavsiyeyi unutarak Kabe'ye saygısızlık olarak düşündüğü bu tavrı sebebiyle içinden adamı kınadı. Bu zatın kendisine "Allah indinde mümin bir kulun değerinin Kabe'nin değerinden daha yüksek olduğunu bilmiyor musun?" demesi üzerine hayret ve pişmanlık duyguları içerisinde ondan af diledi ve kendisini mürid olarak kabul etmesini rica etti. Bu kişi mürşidinin kendisini Hindistan'da beklediğini söyleyerek onun bu isteğini geri çevirdi. Hâlid hacdan sonra medresedeki vazifesine döndü. 1809'da Süleymaniye'yi ziyaret eden Mirza Rahîmullah Azîmâbâdî adındaki Hindistanlı bir derviş kendisine Hindistan'a giderek Delhili Nakşıbendî şeyhi Abdullah Dihlevî'den el almasını tavsiye etti. Bunun üzerine derhal yola çıkan Hâlid, İran ve Afganistan üzerinden altı ay kadar sonra Delhi'ye ulaştı. Yol boyunca karşılaştığı Şi'î ulema ile özellikle de Tahranlı bir müctehid olan Şeyh İsmâ'il-i Kâşî ile mezhep tartışmalarına girişmesi ve bu tartışmaları ısrarla devam ettirmesi yolculuğunun meşakkatli geçmesine sebep oldu. Delhi'de Abdullah Dihlevî ile görüşerek ona intisap etti. Nakşıbendiyye'nin seyr ü sülûk mertebelerini beş ayda (diğer bir rivayete göre ise on bir ayda) katetti ve şeyhi tarafından halife olarak Süleymaniye'ye geri gönderildi. Kendisine Nakşıbendiyye'nin yanı sıra Kâdirî, Sühreverdî, Kübrevî ve Çiştî tarikatlarından da irşad için izin verildi. Süleymaniye'ye döndükten sonra Bağdat'a gidip kısa bir süre orada kaldı. Hâlid'in Nakşıbendiyye tarikatını yaymaya başlaması Süleymaniye'deki Kâdirî şeyhlerini rahatsız etti; bunlar valiyi ona karşı kullanmaya çalıştılar. Bu durum karşısında Hâlid 1813 yılında tekrar Bağdat'a gitti; orada satın aldığı bir medreseyi Nakşıbendî zaviyesine çevirerek irşad faaliyetine başladı ve çok sayıda mürid topladı. Süleymaniye'de Şeyh Ma'rûf Benzencî onu sahtekâr, sapık ve yogi olmakla suçladı. Bu arada Tahrîrü'l-Hitâb Fi'r-Red Alâ Hâlidi'l-Kezzâb adlı bir de risale yazarak bunu Bağdat valisi Sa'îd Paşa'ya gönderdi. Ancak Hâlid'in salih bir kişi olduğuna inanan Sa'îd Paşa, Hille müftüsü Muhammed Emîn Topukçulu'ya Hâlid aleyhindeki suçlamalara reddiye olarak El-Kavlü's-Savâb Bi-Reddi Mâ Sümmiye Bi-Tahrîri'l-Hitâb adıyla bir risale yazdırdı. Bu olaydan sonra Süleymaniye'ye giden Hâlid için vali Mahmûd Paşa bir zaviye yaptırdı. Ancak Hâlid bir süre sonra Bağdat'a dönerek irşad faaliyetlerini yine burada sürdürdü. Osmanlı topraklarında sayıları gün geçtikçe artan mensuplarını irşad etmeleri için birçok halife tayin etti. Şam'a gönderdiği Şeyh Ahmed Kâtib Erbilî, Şam müftüsü Hüseyin Efendi Murâdî'yi Hâlid'e intisap ettirmeye muvaffak oldu. Murâdî 1823'te Hâlid'i Şam'a gelmeye ikna etti. Burada saygıyla karşılanan Hâlid, Ümeyye Camii'ndeki Benî Gazzî Halvethânesi'ne yerleşti. Bu arada Şeyh İsma'il Gazzî'nin kızkardeşi Ayşe Hanım'la evlendi ve daha sonra satın aldığı bir eve taşındı. Ömrünün geri kalan yıllarını Şam'da geçirdi. 1826'da Şam civarında yayılan veba salgınından öleceğini anlayınca üç müridinin kendi yerine geçmelerini, Karadağ'daki emlakinin yeğeni Mahmud Es-Sâhib'e verilmesini vasiyet etti. Gömüleceği yerin tespiti ve defniyle ilgili hazırlıkların tamamlanmasından sonra 1243/9 Haziran 1827'de vefat etti. Bahâeddîn ve Abdurrahmân adındaki çocukları da aynı yıl vebadan öldüler. Şam yakınlarındaki Cebelükâsiyûn'un tepelerinden birine defnedilen Hâlid El-Bağdâdî'nin kabrinin üzerine daha sonra bir bina inşa edildi. Bir zaviye ve kütüphaneden oluşan bu yer günümüzde ziyaretgah hâline gelmiştir (Algar 1997: 283, 284).
Mevlânâ Hâlid'in eserleri şunlardır:
1. Bugyetü'l-Vâcid Fî Mektûbâti'l-Mevlânâ Hâlid: 1334'te Şam'da basılan bu eser Hâlid'in mürid ve halifelerine hitaben yazdığı mektuplardan oluşur. Mektûbât-ı Mevlânâ Hâlid adıyla Dilaver Selvi ve Kemal Yıldız tarafından Türkçe'ye çevrildi ve 1993 yılında İstanbul'da yayımlandı.
2. Câliyetü'l-Ezkâr Ve's-Seyfü'l-Bettâr Fi's-Salâti Alâ Nebiyyi'l-Muhtâr.
3. Cilâ'u'l-Ekdâr: Bedir gazilerinin isimlerini ihtiva eden bir manzum metindir.
4. Dîvân: 1260 senesinde Bulak'ta basılmıştır. Ağırlıklı olarak Farsça, ayrıca Arapça ve Kürtçe şiirlerden oluşur. Farsça şiirler Sadrettin Yüksel tarafından Türkçeye çevrilip Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî'nin Dîvânı ve Şerhi adıyla 1977'de İstanbul'da yayımlandı.
5. El-Ikdu'l-Cevherî Mine'l-Kelâm: 1259 yılında İstanbul'da basıldı.
6. Ferâ'idü'l-Fevâ'id: Cibrîl hadisinin Farsça şerhidir. Kemahlı Hacı Abdullah tarafından Türkçe'ye çevrilip 1895'te İstanbul'da basıldı.
7. Risâle Fî Âdâbi'l-Mürîd Ma'a Şeyhih: Kazan'da basılmıştır, baskı tarihi yoktur.
8. Risâle Fî Âdãbi'z-Zikr: Bugyetü'l-Vâcid adlı eseri ile beraber basılmıştır.
9. Risâle Fî İsbâti'r-Râbıta: Bu eser 1284'te İstanbul'da, 1289'da Şam'da ve 1890'da Kazan'da basılmıştır.
10. Risâle Fi't-Tarîk: 1262 senesinde Bulak'ta basılmıştır.
11. Risâletü'l-Ikdi'l-Cevherî: Eş'arîler'le Mâtürîdîler'in kesb ve irâde-i cüz'iyye konusundaki görüşlerini inceleyen bir risaledir.
12. Şerh-i Akâ'id Hâşiyesi Siyelkutî'ye Ta'lîkât.
13. Şerhü'l-Makâmâtü'l-Harîrî: Yarım kaldı.
14. Vasiyyetü'ş-Şeyh Hâlid: 1284 yılında İstanbul'da basılmıştır.
Mevlânâ Hâlid'in bunların dışında akaid, fıkıh ve kelama dair birkaç sayfalık risale, haşiye ve şerh tarzında yazıları bulunmaktadır. Hâlid'in Arapça, Farsça ve Kürtçe bütün eserleri Molla Abdülkerim Müderris tarafından Kürtçe uzun bir girişle Yâd-ı Merdân: Mevlânâ Hâlid-i Nakşıbendî adıyla 1979'da Bağdat'ta yayımlanmıştır (Algar 1997: 285).
Arapça, Farsça ve Kürtçe şiirleri olan Mevlânâ Hâlid'in Hz. Muhammed'i öven Farsça kasideleri ünlüdür. Mevlânâ Hâlid'e nisbet edilen ve Nakşıbendiyye'nin bir kolu olan Hâlidiyye, tarikatın geleneksel inanç ve uygulamaları yanında şeriata bağlılığa ve cehrî zikirden kaçınmaya özel bir önem vermesiyle tanınmıştır. Hâlidiyye Mevlânâ Hâlid'in yüzlerce halifesi aracılığı ile son derece geniş bir alana yayıldı. Balkanlar ve Kırım'dan güneydoğu Asya'ya kadar ulaştı. Ancak tarikatın asıl etki alanı Osmanlı devletine bağlı Kuzey Irak, Güneydoğu Anadolu ile Kuzeybatı İran bölgeleriydi. Hâlid El-Bağdâdî, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Kuzey Irak'ın dinî hayatı üzerinde özel bir etkiye sahipti. Tarih boyunca hakim tarikat olarak Kâdiriyye'nin faaliyet gösterdiği bu bölgede Hâlidiyye'nin doğuşuyla hakimiyet Nakşıbendiyye'ye kaymış, Berzencî ve Sâdât-ı Nehrî gibi şeyh ailelerinin çoğu Kâdiriyye'den Nakşıbendiyye'ye geçmiş, sonuçta Kürt kimliği bir dereceye kadar Hâlidiyye koluyla birleşmiştir. Rabıta hakkındaki risalesini "mürted İranlılar" ve "lanetli Hristiyanlar"ı tel'in ile bitiren Mevlânâ Hâlid, Şi'îler'e karşı düşmanca tavır almıştır. Bu tavır Şi'îliğin Irak'a ve Anadolu'ya sızmasına engel olduğundan Osmanlı Devleti tarafından da desteklenmiş, Mevlânâ Hâlid'in bu tavrını halifeleri de benimsemiştir (Algar 1997: 284, 285).
Kaynakça
Algar, Hamid (1997). "Hâlid El-Bağdâdî". İslam Ansiklopedisi. C. XV. İstanbul: TDV Yay.
Bursalı Mehmed Tahir (1333). Osmanlı Müellifleri. C. I. İstanbul.
Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi (2004). "Hâlid". C. IV. Ankara: AKM Yay.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: PROF. DR. MEHMET ARSLANYayın Tarihi: 24.06.2014Güncelleme Tarihi: 02.12.2020Eserlerinden Örnekler
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 24.06.2014Güncelleme Tarihi: 02.12.2020Eserlerinden Örnekler
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 02.12.2020Eserlerinden Örnekler
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | ÜLFETÎ, İsmail | d. 1779 - ö. 1885 | Doğum Yılı | Görüntüle |
2 | KUL HİMMET ÜSTADIM, İbrahim | d. 1779? - ö. 1844? | Doğum Yılı | Görüntüle |
3 | ÜVEYSÎ/VEYSÎ, Cehân | d. 1779 - ö. 1845 | Doğum Yılı | Görüntüle |
4 | RİF'AT, Ali Rif'at Bey, Silahşör | d. ? - ö. 1827 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
5 | KURD AHMED PAŞA, Yakovalı | d. ? - ö. 1827 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
6 | KİSSÛRÎ | d. 1717 - ö. 1827 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
7 | MEHMED FAHREDDÎN, Bursalı | d. 1792 - ö. 1855 | Meslek | Görüntüle |
8 | HAYRANÎ, Muhammed | d. ? - ö. 1856 | Meslek | Görüntüle |
9 | AVNÎ, Demirci-zâde Mehmed Avnî Efendi | d. 1810 - ö. 1849 | Meslek | Görüntüle |
10 | MEHMED EŞREF, İzmirli | d. ? - ö. 19. yy. | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
11 | ATÂ BEY | d. 1809 - ö. 1852 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
12 | HÂMÎ BEY | d. ? - ö. 1867 ds. | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
13 | NÛRÎ, Mehmed Nurî Efendi | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
14 | ÖMER BEY, Hayâlî-zâde Ömer Bey | d. ? - ö. 1595 | Madde Adı | Görüntüle |
15 | VÂKIF, Abdullah Vâkıf Efendi | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |