Madde Detay
TAŞKÖPRÎ-ZÂDE, Ahmed İsâmeddîn Ebülhayr Efendi
(d. 14 Rebiülevvel 901/2 Aralık 1495 - ö. 30 Receb 968/16 Nisan 1561)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 16. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Osmanlı Devleti’nin kadı ve müderrislik yapmış, çok sayıda dini ve ilmi eser kaleme almış meşhur âlimlerinden biridir. Tam adı İsâmeddîn Ebülhayr Ahmed bin Muslihiddîn Mustafa bin Halîl’dir. Fakat ismi kaynaklarda daha çok Taşköprî-zâde şeklinde yer almaktadır. Kendisine bu nisbenin verilmesi, İstanbul’un fethedildiği 857 (1453) yılında Taşköprü beldesinde doğan babası Mustafa bin Halîl dolayısıyladır. Kendisinin ifadesine göre 14 Rebiülevvel 901 (2 Aralık 1495) tarihinde Bursa’da dünyaya geldi. Çocukluk yıllarının bir bölümünü Bursa’da geçirdikten sonra müderris olan babasının görevi gereği Ankara’ya geçti. Babası Üsküp İshakıyye Medresesi’ne atanınca Molla Hüsrev Medresesi’nde görev yapan amcasının yanında kalmak üzere Bursa’ya geri döndü. Belirli bir süre Yavuz Sultan Selim’in hocalığını yapan babasının Hüseyniyye Medresesi’ne atanmasından sonra Amasya’ya geçti. Burada bir müddet kaldıktan sonra İstanbul’a döndü.
Taşköprî-zâde, birer müderris olan babası Mustafa Efendi ve amcası Kıvamuddîn Kasım Efendi’den temel eğitimini aldıktan sonra Seyyidî Mehmed Kocavî, Molla Mîrim Çelebi, Şeyh Mehmed Tûsî gibi dönemin tanınmış ilim adamlarından dersler aldı. İleri düzeydeki bu eğitimin sonunda Yavuz Sultan Selim devri Anadolu Sadrı Seyyidî Efendi’den mülazım oldu. Müderrislikteki ilk görev yeri olan Dimetoka Oruç Paşa Medresesi’ne Receb 931 (Nisan-Mayıs 1525) yılında atandı. Burada iki sene görev yaptıktan sonra sırayla Receb 933 (Nisan-Mayıs 1527) tarihinde İstanbul Hacı Hüseyin-zade Medresesi’ne, 936 yılında (1529-30) Üsküp İshak Beg Medresesi’ne, Şevval 942 (Mart-Nisan 1936) tarihinde İstanbul Kalenderhâne Medresesi’ne müderris oldu. Önceki görevlerine azl sonrası atanmışken bu son görev yerine nakil ile geldi. Rebiülahir 944’te (Eylül-Ekim 1537) Eski Mustafa Paşa Medresesi’ne, Zilkaide 945’te (Mart-Nisan 1539) Üçşerefeli Medresesi’ne, Rebiülahir 946’da (Ağustos-Eylül 1539) Sahn-ı Seman Medresesi’ne, Şevval 951’de (Aralık-Ocak 1544-45) Edirne Bayezidiyye Medresesi’ne müderris olarak atandı. 952 Ramazan’ında (Kasım-Aralık 1545) Bursa kadısı oldu. 954 Receb’inde (Ağustos-Eylül 1547) Sahn-ı Seman’a dönerek bir süre sonra müderrislikten emekli oldu. Muayyen bir istirahat döneminden sonra 958 (1551) yılında İstanbul kadısı olarak atandı. Bu görevdeki üçüncü senesinde gözleri görmez oldu. 961 Zilhicce’sinde (Ekim-Kasım 1554) istifa edip görevini Niksârî-zâde’ye bıraktı. Geriye kalan ömrünü daha önce yazdığı eserleri temize geçmekle ve yeni eserler kaleme almakla geçirdi. Bu bakımdan denilebilir ki onun âmâ olması şahsi yaşantısı için talihsiz bir olay, Türk-İslam kültür hayatı için ise hayırlı sonuçlar doğuran bir hadise olmuştur.Şakâ’ik-ı Nu’mâniyye ve Miftahu’s-sa‘âde dahil olmak üzere kültür tarihimizin pek çok önemli eserini telif ettiği bu dönem sonunda 30 Receb 968 (16 Nisan 1561) Pazartesi günü İstanbul’da vefat etti. Geride biri kız, dördü erkek olmak üzere beş çocuk bırakan Taşköprî-zâde’nin mezarı İstanbul Âşık Paşa Mahallesi’nde Seyyid Velâyet Türbesi civarındadır.
Esasında klasik şerh ve haşiye geleneğini sürdüren bir din âlimi olan Taşköprî-zâde Ahmed Efendi hâl tercemesi (biyografi), kelam, fıkıh, tefsir, mantık, Arap dili ve edebiyatı, bilim tarihi, tıp gibi değişik alanlarda on yedi kitap ve bunların dışında otuza yakın risale telif etmiştir. Bu haliyle onun 16. yüzyıl Osmanlı’sının en önemli entelektüellerinden biri olduğunu söylemek mümkündür.
Kaynakların çalışkan, kanaatkâr, alçakgönüllü, temiz ahlaklı olarak vasıflandırdığı Taşköprî-zâde, aynı zamanda sülüs, nesih, talik yazı tarzlarında usta bir hattattı. Dinin gönül aracılığı ile yorumlanması olarak kabul ettiği tasavvufa da ilgi duyan yazar, Halvetiyye tarikatına mensuptu.
Eserlerini mensur tarzda kaleme alan Taşköprî-zâde, bu eserlerde Arap dilini kullanmıştır.
Taşköprî-zâde’nin kültür tarihimizde önemli bir yere sahip olmasının nedeni, “konu” ve “kişiler” odaklı sistematik bir bakışla Osmanlı ilim âlemini ele almasıdır. Nitekim bu bakış neticesinde “Miftâhu’s-sa‘âde ve misbâhu’s-siyâde fî mevzû‘ati’l-‘ulûm” isimli ilimleri konu alan ve “eş-Şakâ’iku’n-nu‘mâniyye fî ‘Ulemâ’id-devleti’l-‘Osmâniyye” isimli âlimleri ele alan iki başyapıtı yazmış ve bu iki eserin gördüğü rağbet sayesinde Osmanlı kültür hayatının önemli figürlerinden biri olmuştur. Özellikle Şakâ’iku’n-nu‘mâniyye, daha önce Arap ve Fars edebiyatlarında örnekleri görülen ulema biyografileri geleneğini Osmanlı ülkesinde başlatan çok önemli bir çalışmadır.
Eserlerinden bazıları
1- Miftâhu’s-sa‘âde ve Misbâhu’s-siyâde fî Mevzû‘ati’l-‘ulûm: Daha çok Mevzû‘atu’l-‘ulûm adıyla tanınmaktadır. Birçok ilim ve sanat dalı hakkında bilgi içeren bibliyografik ve ansiklopedik bir eserdir. Kâtip Çelebi’nin Keşfü’z-zünûn isimli eserindeki bazı bölümler büyük ölçüde bu kitaba dayanmaktadır. Taşköprî-zâde’nin oğlu Kemâleddîn Mehmed Efendi tarafından bazı eklemeler yapılarak Türkçeye tercüme edilmiştir.
2- eş-Şakâ’iku’n-nu‘mâniyye fî ‘Ulemâ’id-devleti’l-‘Osmâniyye: Devletin kurucusu Osman Bey’den başlamak üzere ilk on Osmanlı hükümdarının görev süresinde vefat eden 502 kadı, müderris ve şeyhin hayatı hakkında bilgi içeren bir eserdir. Arapça kaleme alınan bu eser, zamanında oldukça rağbet görmüş, terceme, telhis ve zeyilleri kaleme alınmıştır. Özellikle bu esere yazılan zeyiller, Osmanlı Devleti’nin sonuna kadar süregelecek bir gelenek haline dönüşmüştür.
3- Nevâdirü’l-ahbâr fî Menâkıbi’l-ahyâr: Hz. Muhammed, Hulefâ-yı Râşidîn ve diğer İslam büyüklerinin menkıbelerini içeren, üç fasıl olarak tertip edilen Arapça mensur bir eserdir.
4- el-Ma‘âlim fî ‘İlmi’l-kelâm: Fahreddin er-Râzî, Seyfeddin el-Âmidî ve Seyyid Şerîf el-Cürcânî benzeri Eş’âriyye itikadına mensup bilginlerin eserlerinden yapılmış alıntılar içermektedir.
5- Hâşiye ‘alâ Hâşiyeti’l-Keşşâf li’s-Seyyid eş-Şerîf el-Cürcânî: Zemahşerî’nin Keşşâf adlı eserine el-Cürcânî’nin yazdığı haşiyenin haşiyesidir.
6- Hâşiye ‘alâ Hâşiyeti’s-Seyyid eş-Şerîf ‘alâ Şerhi’t-Tecrîd: el-Cürcânî’nin Nasirüddin-i Tûsî’ye ait Tecrîdü’l-kelâm isimli esere yaptığı haşiyeye Taşköprî-zâde’nin yazdığı haşiyedir.
7- Şerhu Mukaddimeti’s-salât: Mollâ Fenârî’nin Mukaddimeti’s-salât isimli eserine yazılmış şerhtir.
8- Letâ’ifü’n-Nebî: Hz. Muhammed’e ait kırk sözün derlenip açıklandığı bir eserdir.
9- Risâletü’l-istıksa fî Mebâhisi’l-istisnâ: Arapça grameri hakkında bilgi içeren bir eserdir.
10- Şerhu’l-‘Avâmil: İmâm-ı Birgivî’ye ait ‘Avâmil isimli eserin şerhidir.
11- Şerh ‘alâ Risâle fî ‘İlmi Âdâbi’l-bahs ve’l-münâzara: Taşköprî-zâde’nin, yazma eser kütüphanelerinde pek çok nüshası bulunan, oldukça rağbet görmüş eserlerinden biridir.
12- Risâle fi’l-Kazâ ve’l-Kader
13- Ecellü’l-mevāhib fī Ma‘rifeti Vücûdi’l-vâcib
14- Risâle fî Beyâni Esrâri’l-hilâfeti’l-insâniyye ve’s-saltanati’l-ma‘neviyye
15- Şerhu’l-Cezeriyye fî ‘İlmi’l-kırâ’ât
16- Şerhu Dibâceti’l-Hidâye
17- Şerhu’l-Ferâ’iz
18- Şerhu’l-Ahlâkı’l-‘Adûdiyye
19- Münyetü’ş-şübbân fî Mu‘âşereti’n-nisvân
20- Şerhu’l-Fevâ’idi’l-Gıyâsiyye fî ‘İlmi’l-ma‘ânî ve’l-Beyân
21- Risâletü’ş-şifâ fî Edvâ’i’l-vebâ
22- Risâle fî ‘İlmi’l-hisâb
Söz konusu bu eserlerin hepsi düzyazı olmakla birlikte Taşköprî-zâde’nin mecmualarda ve biyografik eserlerde yer alan manzumeleri de vardır. Bunlar dışında kaynaklarda Taşköprî-zâde’ye isnat edilen ancak metni henüz ele geçmeyen pek çok eser bulunmaktadır.
Kaynakça
Ahmet Suphi Furat (hzl.) (1985). Taşköprülü-zade ve eş-Şakaik en-nu’maniye fi ulema ed-devle el-Osmaniye’si.
Akbayar, Nuri (hzl.) (1996). Mehmed Süreyyâ, Sicill-i Osmanî. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay.
Aktepe, M. Münir. “Taşköpri-zâde”. İslam Ansiklopedisi. C. XII/1. 42-44.
Atâyî. Hadâ’iku’l-hakâ’ik fî Tekmileti’ş-Şakâ’ik. Revan 1438. vr. 3b.
Cihan, Sadık. “Taşköpri-zade Ahmed Efendi’nin ‘Letâifü’n-Nebî’ İsimli Kırk Hadisi”. İİFD (4): 41-48.
Gökbilgin, M. Tayyib. “Taşköprü-zade ve İlmi Görüşleri”. İTED V(I/1-4): 127-138, 169-182.
Hısım Ali Çelebi. el-‘Ikdu’l-manzum fî zikri Efâdılı’r-Rûm. Râşid Efendi 911. vr. 2b.
Karabulut, Ali Rıza. Mu‘cemü’l-mahtûtâti’l-mevcûde fî mektebâti İstanbul ve Anatûlî.
Korlaelçi, Murtaza. “Taşköprülüzâde ve Katip Çelebi’ye Göre Türk Kültüründe Felsefenin Yeri”. Felsefe Dünyası. (7): 26-31.
Ömer Ferruh. Me‘âlimü’l-edebi’l-‘Arabî fi’l-‘Aşri’l-hadîs. V. I.
Şakir Mustafa (1993). et-Târîhu’l-‘Arabî ve’l-Muverrihûn. Beyrut.
Şemseddîn Sâmî (1314). Kâmûsu’l-A’lâm. İstanbul: Mihrân Matbaası.
Tan, Muharrem (hzl.) (2007). Taşköprülüzade-Osmanlı Bilginleri. İstanbul.
Taşköprî-zâde. Miftâhu’s-Sa‘âde. C. II.
“Taşköprülüzâde”. Türk Aansiklopedisi. C. XXX. 484-485.
Tatçı, Mustafa (hzl.) (2003). Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri I-II-III. Ankara: Bizim Büro Yay.
Tunç, Cihat (1992). “Taşköprülü-zâde Ahmet Efendi’ye Göre Kelam İlminin Yeri ve Önemi”. Taşköprülü-zâde Ahmet Efendi: 1495-1561. Ed. Ahmet Hulusi Köker. Kayseri. 59-64.
Uğur, Ali. Taşköprüzâde Ahmed İsameddin Ebü’l-hayr Efendi: Hayatı, Şahsiyeti, Eserleri ve İlmi Görüşleri. Yayınlanmamış doçentlik tezi.
Yaltkaya, Şerafettin ve Kilisli Rıfat Bilge (hzl.) (1971). Kâtip Çelebi, Keşf-el-Zunûn. İstanbul: MEB Yay.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: SUAT DONUKYayın Tarihi: 14.12.2013Güncelleme Tarihi: 10.12.2020Eserlerinden Örnekler
Mollâ Edebâlî
Osman Gâzî döneminin bilginlerindendir. Karaman diyarında doğmuş ve bazı ilimleri orada tahsil etmiştir. Sonra Şam diyarına göçerek Şam bilginlerinden fıkıh eğitimi almıştır. Orada tefsir, Hadis ve Usul ilimlerini tahsil ettikten sonra doğduğu bölgeye dönmüştür. Bir süre sonra Sultan Osman Gâzî’nin hizmetine girmiş ve sultanın nezdinde kabul görmüştür. Devlet erkanı şer’î konularda ona başvurur, devlet işlerini onunla istişare ederlerdi.
Mollâ Edebâlî, ilim sahibi, ilmiyle amel eden, ibadete düşkün ve züht sahibi bir kişilikti. Duası kabul edilenler arasında olduğu rivayet edilmiştir. Halk onun mübarek nefeslerinden feyiz ve bereket almaya gelirdi.
Mollâ Edebâlî büyük bir servete sahip olmasına karşın sufilik yolunu seçmiş ve Osmanlı Devleti topraklarında konukların ağırlandığı bir zaviye inşa ettirmişti. Bu zaviyede Sultan Osman’ın bile misafir olup yatmış olması muhtemeldir.
Rivayete göre Sultan Osman bir gece zaviyede kalmış ve uykusunda şöyle bir rüya görmüştü: Şeyh Edebâlî’nin sinesinden bir ay çıkıp kendi sinesine giriyordu. O anda göbeğinin üzerinde dev bir ağaç bitiyor, ağacın dalları ufukları kaplıyordu. Ağacın altında ulu dağlar bulunuyor ve bunların eteklerinden nehirler akıyordu. İnsanlar bu nehirlerin suyundan hem kendileri içiyor, hem de bahçelerini suluyorlardı.
Sultan bu rüyasını Şeyh’e anlattığı zaman Edebâlî şöyle dedi: “Müjde sana! Artık sultanlık makamına erdin. Müslümanlar senden ve senin soyundan gelen çocuklardan istifade edeceklerdir. Ben de şu kızımı seninle evlendiriyorum.” Osman Gâzî’nin bu eşinden çocukları oldu.
Şeyh Edebâlî, H. 726 yılında yüz yirmi yaşında vefat etti. Bir ay sonra da sevgili kızı Hakk’ın rahmetine kavuştu. Kızı, Sultan Orhan’ın annesiydi. Onun vefatından üç ay sonra da Osman Gâzî hayata gözlerini yumdu.
(Tan, Muharrem (hzl.) (2007). Taşköprülüzade-Osmanlı Bilginleri. İstanbul. 23)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 14.12.2013Güncelleme Tarihi: 10.12.2020Eserlerinden Örnekler
Mollâ Edebâlî
Osman Gâzî döneminin bilginlerindendir. Karaman diyarında doğmuş ve bazı ilimleri orada tahsil etmiştir. Sonra Şam diyarına göçerek Şam bilginlerinden fıkıh eğitimi almıştır. Orada tefsir, Hadis ve Usul ilimlerini tahsil ettikten sonra doğduğu bölgeye dönmüştür. Bir süre sonra Sultan Osman Gâzî’nin hizmetine girmiş ve sultanın nezdinde kabul görmüştür. Devlet erkanı şer’î konularda ona başvurur, devlet işlerini onunla istişare ederlerdi.
Mollâ Edebâlî, ilim sahibi, ilmiyle amel eden, ibadete düşkün ve züht sahibi bir kişilikti. Duası kabul edilenler arasında olduğu rivayet edilmiştir. Halk onun mübarek nefeslerinden feyiz ve bereket almaya gelirdi.
Mollâ Edebâlî büyük bir servete sahip olmasına karşın sufilik yolunu seçmiş ve Osmanlı Devleti topraklarında konukların ağırlandığı bir zaviye inşa ettirmişti. Bu zaviyede Sultan Osman’ın bile misafir olup yatmış olması muhtemeldir.
Rivayete göre Sultan Osman bir gece zaviyede kalmış ve uykusunda şöyle bir rüya görmüştü: Şeyh Edebâlî’nin sinesinden bir ay çıkıp kendi sinesine giriyordu. O anda göbeğinin üzerinde dev bir ağaç bitiyor, ağacın dalları ufukları kaplıyordu. Ağacın altında ulu dağlar bulunuyor ve bunların eteklerinden nehirler akıyordu. İnsanlar bu nehirlerin suyundan hem kendileri içiyor, hem de bahçelerini suluyorlardı.
Sultan bu rüyasını Şeyh’e anlattığı zaman Edebâlî şöyle dedi: “Müjde sana! Artık sultanlık makamına erdin. Müslümanlar senden ve senin soyundan gelen çocuklardan istifade edeceklerdir. Ben de şu kızımı seninle evlendiriyorum.” Osman Gâzî’nin bu eşinden çocukları oldu.
Şeyh Edebâlî, H. 726 yılında yüz yirmi yaşında vefat etti. Bir ay sonra da sevgili kızı Hakk’ın rahmetine kavuştu. Kızı, Sultan Orhan’ın annesiydi. Onun vefatından üç ay sonra da Osman Gâzî hayata gözlerini yumdu.
(Tan, Muharrem (hzl.) (2007). Taşköprülüzade-Osmanlı Bilginleri. İstanbul. 23)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 10.12.2020Eserlerinden Örnekler
Mollâ Edebâlî
Osman Gâzî döneminin bilginlerindendir. Karaman diyarında doğmuş ve bazı ilimleri orada tahsil etmiştir. Sonra Şam diyarına göçerek Şam bilginlerinden fıkıh eğitimi almıştır. Orada tefsir, Hadis ve Usul ilimlerini tahsil ettikten sonra doğduğu bölgeye dönmüştür. Bir süre sonra Sultan Osman Gâzî’nin hizmetine girmiş ve sultanın nezdinde kabul görmüştür. Devlet erkanı şer’î konularda ona başvurur, devlet işlerini onunla istişare ederlerdi.
Mollâ Edebâlî, ilim sahibi, ilmiyle amel eden, ibadete düşkün ve züht sahibi bir kişilikti. Duası kabul edilenler arasında olduğu rivayet edilmiştir. Halk onun mübarek nefeslerinden feyiz ve bereket almaya gelirdi.
Mollâ Edebâlî büyük bir servete sahip olmasına karşın sufilik yolunu seçmiş ve Osmanlı Devleti topraklarında konukların ağırlandığı bir zaviye inşa ettirmişti. Bu zaviyede Sultan Osman’ın bile misafir olup yatmış olması muhtemeldir.
Rivayete göre Sultan Osman bir gece zaviyede kalmış ve uykusunda şöyle bir rüya görmüştü: Şeyh Edebâlî’nin sinesinden bir ay çıkıp kendi sinesine giriyordu. O anda göbeğinin üzerinde dev bir ağaç bitiyor, ağacın dalları ufukları kaplıyordu. Ağacın altında ulu dağlar bulunuyor ve bunların eteklerinden nehirler akıyordu. İnsanlar bu nehirlerin suyundan hem kendileri içiyor, hem de bahçelerini suluyorlardı.
Sultan bu rüyasını Şeyh’e anlattığı zaman Edebâlî şöyle dedi: “Müjde sana! Artık sultanlık makamına erdin. Müslümanlar senden ve senin soyundan gelen çocuklardan istifade edeceklerdir. Ben de şu kızımı seninle evlendiriyorum.” Osman Gâzî’nin bu eşinden çocukları oldu.
Şeyh Edebâlî, H. 726 yılında yüz yirmi yaşında vefat etti. Bir ay sonra da sevgili kızı Hakk’ın rahmetine kavuştu. Kızı, Sultan Orhan’ın annesiydi. Onun vefatından üç ay sonra da Osman Gâzî hayata gözlerini yumdu.
(Tan, Muharrem (hzl.) (2007). Taşköprülüzade-Osmanlı Bilginleri. İstanbul. 23)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Mollâ Edebâlî
Osman Gâzî döneminin bilginlerindendir. Karaman diyarında doğmuş ve bazı ilimleri orada tahsil etmiştir. Sonra Şam diyarına göçerek Şam bilginlerinden fıkıh eğitimi almıştır. Orada tefsir, Hadis ve Usul ilimlerini tahsil ettikten sonra doğduğu bölgeye dönmüştür. Bir süre sonra Sultan Osman Gâzî’nin hizmetine girmiş ve sultanın nezdinde kabul görmüştür. Devlet erkanı şer’î konularda ona başvurur, devlet işlerini onunla istişare ederlerdi.
Mollâ Edebâlî, ilim sahibi, ilmiyle amel eden, ibadete düşkün ve züht sahibi bir kişilikti. Duası kabul edilenler arasında olduğu rivayet edilmiştir. Halk onun mübarek nefeslerinden feyiz ve bereket almaya gelirdi.
Mollâ Edebâlî büyük bir servete sahip olmasına karşın sufilik yolunu seçmiş ve Osmanlı Devleti topraklarında konukların ağırlandığı bir zaviye inşa ettirmişti. Bu zaviyede Sultan Osman’ın bile misafir olup yatmış olması muhtemeldir.
Rivayete göre Sultan Osman bir gece zaviyede kalmış ve uykusunda şöyle bir rüya görmüştü: Şeyh Edebâlî’nin sinesinden bir ay çıkıp kendi sinesine giriyordu. O anda göbeğinin üzerinde dev bir ağaç bitiyor, ağacın dalları ufukları kaplıyordu. Ağacın altında ulu dağlar bulunuyor ve bunların eteklerinden nehirler akıyordu. İnsanlar bu nehirlerin suyundan hem kendileri içiyor, hem de bahçelerini suluyorlardı.
Sultan bu rüyasını Şeyh’e anlattığı zaman Edebâlî şöyle dedi: “Müjde sana! Artık sultanlık makamına erdin. Müslümanlar senden ve senin soyundan gelen çocuklardan istifade edeceklerdir. Ben de şu kızımı seninle evlendiriyorum.” Osman Gâzî’nin bu eşinden çocukları oldu.
Şeyh Edebâlî, H. 726 yılında yüz yirmi yaşında vefat etti. Bir ay sonra da sevgili kızı Hakk’ın rahmetine kavuştu. Kızı, Sultan Orhan’ın annesiydi. Onun vefatından üç ay sonra da Osman Gâzî hayata gözlerini yumdu.
(Tan, Muharrem (hzl.) (2007). Taşköprülüzade-Osmanlı Bilginleri. İstanbul. 23)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | MEHMED, Molla Ahmed-zâde Mehmed Çelebi | d. ? - ö. Eylül 1704 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | AVNÎ, Eşref-zâde Şeyh Avnullâh Efendi | d. 1708-1709 - ö. 01.12.1742 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | Fırat Caner | d. 08 Eylül 1976 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | MÜDERRİS, Yahya Efendi, Beşiktaşlı Şeyh Yahya Efendi | d. 1495 - ö. 1571 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | FEDÂ’Î, Alî Bâlî Çelebî | d. ? - ö. 1561 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
6 | HUSREV, Husrev Çelebi | d. 1481 - ö. 1561 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
7 | ARAB-ZÂDE, Mehmed Efendi | d. ? - ö. 1561 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | GIYÂSÎ, Gıyâseddîn Mehmed Efendi | d. ? - ö. 1520 | Meslek | Görüntüle |
9 | ZÎNET, Hüseyin Efendi | d. ? - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
10 | REŞÎD, Seyyid Mehmed Efendi | d. ? - ö. 1681 | Meslek | Görüntüle |
11 | UBEYDÎ/ABDÎ, Müeyyed-zâde Abdî Çelebi | d. ? - ö. 1554 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
12 | BAHŞÂYİŞ ÇELEBİ | d. ? - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
13 | KEYFÎ, Keyfî Çelebi | d. ? - ö. III. Mehmed dönemi (1595-1603) | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | MÛNİS DEDE | d. ? - ö. 1732-33 | Madde Adı | Görüntüle |
15 | CEMÂLÎ, Şeyh Seyyid Mehmed Cemâleddin Efendi | d. ? - ö. 1750-51 | Madde Adı | Görüntüle |
16 | DERÛNÎ,TORUN, Karslı | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |