Madde Detay
LEBÎB, Mehmed Lebîb Efendi, İstanbullu
(d. 1203/1789 - ö. 1284/1867)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Asıl adı Mehmed Lebîb Efendi'dir. Fatîn'e göre 1203/1789'da (Fatîn 1271: 358), İbnü'l-Emin'e göre ise 1199/1785'te (İnal 1988: 868) İstanbul'da doğdu. Tophane-i Âmire ruznamçecisi Mustafa Efendi'nin oğludur. Bundan dolayı Ruznamçeci-zâde sanıyla tanındı. Medrese öğrenimini tamamladıktan sonra babasının görev yaptığı Ruznamçe Kalemine devam etti. Babasının 1228/1813'te vefatı üzerine onun yerine ruznamçeciliğe atandı. Bu görevde on üç yıl hizmet etti. 1241/1826'da yeniçeriliğin kaldırılması sırasında Koca Mustafa Paşa civarında bir tekkenin postnişini bulunan Feyzullah Efendi'nin oğlu Küçük Şeyh'in dervişlerinden olan ve olaylara karışan yeniçerilerin mumcusu Arnavud İsmâil Ağa'nın oğlu Süleyman'ın hükümetten gizlenerek korunmasını Küçük Şeyh, müntesiplerinden Tophane Nazırı Sâdık Efendi'den rica etmişti. Sâdık Efendi de Süleyman'ı maiyetinde ruznamçeci olan Lebîb Efendi'nin evinde saklattırdı. Lebîb Efendi Süleyman'ın serasker tarafından arattırıldığını işitince kendi evinde bulunduğunu gizlice kalyoncu zabitine haber vermeye mecbur oldu. Zabit de sadrazam Selîm Paşa'ya durumu bildirdi ve Süleyman oradan alınıp idam edildi. Sultan Mahmûd, Tophane Nazırı Sâdık Efendi ve Lebîb Efendi'nin de idam edilmesini emretti. Pertev Paşa ve diğer bazı vekiller bunları ölümden kurtarmak için sadrazamı ikna ettikten sonra padişahtan da aflarını istirham ettiler. Sâdık Efendi idama bedel Amasya'ya sürgüne gönderildi. Lebîb Efendi ise durumu haber vererek sadakat göstermiş ise de birkaç gün geçikmesi suç sayılarak Kütahya'ya sürgüne gönderildi. Bir müddet sonra affolunarak İstanbul'a döndü. Bu olayları müteakiben o günlerde başgösteren Rusya muharebesinin başlangıcında Tuna kalelerinin muayenesine ve harbin ilanında da Şumnu Ordusu Mühimmât-ı Harbiyye nezaretine memur edildi. Harp anlaşmayla sonuçlanınca İstanbul'a döndü. Muhtelif tarihlerde Sırbistan, Arnavutluk ve Bosna taraflarına geçici memuriyetlerle gönderildi. Yine İstanbul'a dönüşünde hacelik rütbesi ile 1245/1829'da piyade mukabelecesi, Şevval 1247/1832'de mevkûfâtçı, aynı sene Zecriye muhassılı oldu ve daha sonra tersane müdürlüğüne ve akabinde Harîr Nezaretine tayin olundu. 1252/1836 yılında azledildi. Bir süre mazul kaldıktan sonra 1253/1838 Zilhiccsinde Şûrâ-yı Bâb-ı Âlî ve Ziraat Meclisi üyeliğine getirildi. 1238/1854 yılının sonlarında oluşturulan ve Ticaret Nezaretine bağlanan karantina işleri, ertesi sene müstakil bir nezaret şekline sokularak Lebîb Efendi buranın müdürlüğüne tayin olundu. 1256/1840 yılında ûlâ sınıf-ı sânîsi rütbesiyle Halep Defterdarlığına getirildi. Buranın havası kendisine iyi gelmediğinden iki sene sonra istifa etti. 1259/1843 senesinde Rumeli Eyaleti (Manastır) defterdarı oldu. 1261/1845'te istifa etti. 1262/1846'da Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye üyeliğine tayin edildi ve şehzadelerin sünnet düğünü esnasında ûlâ sınıf-ı evveli rütbesi verildi. 1265/1849'da Meclis-i Muhâsebe-i Mâliye başkanlığına ve Encümen-i Dâniş üyeliğine atandı. 1270/1854'te tekrar Meclis-i Vâlâ üyeliğine, 1273/1857'de Takvîm-i Vekâyi ve Matba'a-i Âmire nezaretine atandı, rütbe-i bâlâ ve ikinci rütbe Mecîdî nişanını aldı. Burada pek çok eser onun denetiminde yayınlandı. 1278/1862'de Takvîm-i Vekâyi ve Matba'a Nezareti, Maarif Nezaretine bağlanınca açıkta kaldı ve kendisine 15.000 kuruş mazuliyet maaşı tahsis edildi. Şaban 1284/1867'de İstanbul'da vefat etti ve Eyüp'te Bostan İskelesi'nde imaretin karşısındaki kabristana defnedildi. Mezar taşında "Kudemâ-yı Ricâl-i Devlet-i Aliyye'den esbak Takvîm-hâne Nâzırı merhûm ve mağfûrun-leh Mehmed Lebîb Efendi'nin rûh-ı şerîfi içün el-fâtiha, 20 Şa'ban 1284" yazısı bulunmaktadır.
Lebîb'in Eserleri şunlardır:
1. Burhânu'l-Hüdâ fî Reddi'n-Nasârâ: Şeyh Abdullâh-ı Mühtedî'nin Tuhfetü'l-Erîb fî Reddi Ehli's-Salîb isimli redd-i Nasârâ'ya dair olan eserinin tercümesidir. Beş bab zeyledilmiştir, basılmamıştır.
2. Cevâhir-i Mültekata: 1286/1869 senesinde 740 sayfa olarak İstanbul'da basılmıştır. Muhazarat konulu olan bu esere Girîdî Mustafa Nûrî Efendi tarafından Dürer-i Mültekata Zeyl-i Cevâhir-i Mültekata adıyla bir zeyl yapılmış, bu eser de 1288/1871 yılında basılmıştır.
3. Dîvân: On iki mecmuadan meydana gelmektedir. Bu mecmuaların bazıları Ziya Paşa tarafından yazılmıştır. İbnü'l-Emin'in ifadesine göre Lebîb'in torunlarından Mehmed Şerîf Paşa kendi kütüphanesinde bulunan bu mecmuaları umumi kütüphanelerden birine koymak ister ve bunları İbnü'l-Emin'e teslim eder. İbnü'l-Emin de bunları Pertev Paşa'nın Üsküdar Selîmiye Dergâhı'ndan Fatih'te Millet Kütüphanesi'ne naklolunan kütüphanesine koymayı uygun görür ve bizzat teslim eder (İnal 1988: 870). İbnü'l-Emin'in yine kendi ifadesine göre her mecmuanın ilk sayfalarının arkalarındaki "1284 sene-i hicriyesinde vefât eden fuzalâ-yı ricâlden Lebîb Efendi merhûmun Mecmû'a-i Eş‘ârı'dır. Ahfâdından Mehmed Şerîf Paşa tarafından Pertev Paşa Kütüphanesi'ne teberru‘ edilmiştir" notunu da bizzat İbnü'l-Emin'in kendisi yazmıştır. Toplamı 1310 varak (2620 sayfa) olan ve mürettep bir Dîvân şeklinde tertip edilen bu on iki mecmua şimdi Süleymaniye Kütüphanesi, Yazma Bağışlar No: 1987 ile 1998 arasında bulunmaktadır. İçerisinde hemen her nazım şeklinden ve türünden manzumelerin olduğu bu Dîvân otuz bin beyit civarındadır. Bu durumda Edirneli Nazmî'nin Dîvân'ından sonra divan edebiyatında ikinci en hacimli Dîvân olarak değerlendirilmelidir.
4. Kıta'ât-ı Na't-ı Şerîf-i Hazret-i Risâlet-penâhî: 13 sayfa ve tarihsiz olarak İstanbul'da basılmıştır. Eserin baş kısmında na'tlar, devamında Kerbelâ mersiyeleri bulunmaktadır.
5. Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye A'zâsından Sa'âdetlü Lebîb Efendi Hazretleri'nin Nuhbe ve Tuhfe Manzûmelerinden Ba'zı Kıta'ât-ı Belîgâneye Nazm Eyledikleri Tazmînât-ı Şâ‘irâneleridir: Bu başlık altında 1263/1847 yılında 53 sayfa hâlinde basılan eser Sünbül-zâde Vehbî'nin Farsçadan Türkçeye manzum bir sözlük olan Tuhfe ve Arapçadan Türkçeye manzum bir sözlük olan Nuhbe adlı eserlerinin bazı kıt'alarının tazmini mahiyetindedir. Lebîb bu kıt'alara ekler yaparak eserini tertip etmiştir.
6. Mersiye-i Lebîb: 1275/1858 yılında 7 sayfa olarak İstanbul'da basılmıştır. 12 bendlik ve 144 beyitlik terkib-i bent şeklinde bir Kerbelâ mersiyesidir.
8. Na't-ı Şerîf-i Hazret-i Nebî ve Menkabet-i Çehâr-yâr: 1276/1859 yılında 11 sayfa olarak İstanbul'da basılmıştır. İçerisinde Hz. Hüseyin mersiyeleri de bulunmaktadır.
9. Sıhhat ü Maraz Tercümesi: Fuzûlî'nin aynı adlı mensur eserinin yine mensur olarak tercümesidir. 1273/1856 yılında ve 1282/1865 yılında 37 sayfa olarak İstanbul'da basılmıştır.
10. Sokakların Tathîr ve Tanzîmine Dâ'ir Risâle: Peygamberimiz zamanındaki sokaklar misal getirilerek şehirlerin İslami temizlik kurallarına uyularak genişletilmesi ve düzenlenmesinin gereğine dairdir. Bu risale basılmamıştır.
11. Şerh-i Lâmiyetü'l-Acem: 1271/1854 yılında 114 sayfa olarak basılan bu eser Tuğrâ'î'nin 59 beyitlik Lâmiyetü'l-Acem adlı meşhur Arapça kasidesinin beyit beyit şerhidir.
12. Tuhfe Şerhi Müntahab-ı Lebîb: Sünbül-zâde Vehbî'nin manzum Tuhfe'sinin şerhidir. İstanbul'da 1262/1846 yılında 301 sayfa olarak basılmıştır.
Sicill-i Osmânî'de Lebîb için "Kâtib, şâ‘ir, âlim, rind-meşreb olup hânesi mecma'-ı üdebâ idi" (Mehmed Süreyya 1311: 88) denmektedir. İbnü'l-Emin de Lebîb için şunları söylüyor: "Başı büyük, beyaz sakallı, kısa boylu, vücudu enli idi. Zamanının ilim ve irfan ile maruf olan ricâlindendir. Mahmud Paşa Câmii civarında Menge Mahallesi'ndeki konağına üdebâ, şu'arâ vesâ'ir erbâb-ı ma'rifet devâm eder, ilmî ve edebî sohbetler edilir idi. Dâniş sâhiblerini himâye eder, bilhassa müsta'id gençlerin terakkîsine çalışırdı. Şâ'ir Safvet'i yorgancı kalfalığından ve meyhâne köşelerinden çıkarıp üdebâ kâfilesine katan odur. Lebîb Efendi'yi pek sık ziyâret edenler arasında Ziyâ Paşa ve Cerîde-i Havâdis muharriri meşhur Âlî gibi pek kıymetli edibler ve şâ'irler vardı. Ricâl-i devletin ve erbâb-ı kemâlin kudemâsından yaşlı başlı bir zât olduğu hâlde 1277/1861 senesi evâhirinde Hersekli Ârif Hikmet'in evinde toplanan Encümen-i Şu'arâ'ya devâm ederdi (İnal 1988: 870).
Lebîb'e asıl şöhretini kazandıran eser ise Dîvân'ıdır. İçerisinde divan şiirinde kullanılan hemen her nazım şeklinden ve türünden manzumeler bulunmaktadır. Lebîb'in bir başka özelliği de Dîvân'ında bulunan ve ayrıca müstakil olarak da basılmış olan Kerbelâ Mersiyeleri'dir. Muhtelif nazım şekilleriyle ve çok samimi duygularla yazılmış kırk kadar bu muhtevadaki manzumelerin beyit sayısı iki bine yaklaşmaktadır ki bu durum Lebîb'i, divan edebiyatında divanlarında Kerbelâ Mersiyesi bulunduran şairler arasında da birinci sıraya koymamızı gerektirmektedir. Dîvân'da başka şairlerde pek görülmeyen taştir örneklerine ve bahr-i tavillere rastlamamız da onun her nazım şeklini denemeyi ve bu türlerde örnekler vererek kendisini ispat etmeyi düşündüğünü göstermektedir. Ayrıca kullandığı farklı mazmunlar ve kelime kadrosu onun şiirde belli bir seviyeyi tutturduğunu ve dönemine göre yenilik peşinde olduğunu gösteren ipuçlarıdır. Bu nedenlerden ve diğer manzum ve mensur eserlerinin yanında ayrı bir özellik taşıyan ve çok hacimli olan Dîvân'ından dolayı Lebîb'i divan edebiyatının farklı ve yenilikçi bir şairi olarak değerlendirmemizi gerektirmektedir. Bütün bunlara rağmen çok güzel şiirlerine karşılık - çok fazla yazmasından dolayı olsa gerek - bazı zayıf şiirlerine ve şiirlerindeki mazmun ve anlam tekrarlarına rastlamamız mümkündür. Dolayısıyla Lebîb'i birinci sınıf bir şair değil çok eser veren ikinci sınıf bir şair olarak görmemiz gerekir.
Kaynakça
Bursalı Mehmed Tahir (1333). Osmanlı Müellifleri. C. II. İstanbul.
Fatîn Dâvud (1271). Hâtimetü'l‑Eş‘âr. İstanbul.
İnal, İbnü'l-Emin Mahmud Kemal (1988). Son Asır Türk Şairleri. C. II. İstanbul: Dergah Yay.
Lebîb. Mecmû'a. Süleymaniye Kütüphanesi, Yazma Bağışlar No: 1987.
Lebîb (1262). Tuhfe Şerhi Müntahab-ı Lebîb. İstanbul.
Mehmed Süreyya (1311). Sicill-i Osmânî. C. IV. İstanbul.
Oğraş, Rıza (hzl.) (2001). Esad Mehmed Efendi ve Bağçe-i Safâ-Endûz'u. Burdur.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: PROF. DR. MEHMET ARSLANYayın Tarihi: 29.08.2014Güncelleme Tarihi: 01.12.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Gerçi gönlüm gam-ı cevrin ile mahzûn gibidir
Dikkat olunsa yine tavrına memnûn gibidir
Dil-i dîvâne sana âşık olaldan olalı
Revişi söyleyişi her işi Mecnûn gibidir
Dildeki hâhiş-i vuslat bana neş'e viremez
O heves köhne hazef-pârede ma'cûn gibidir
Hele bir bak iki çeşmimden akan hûn‑âba
Birisi Nîl-i mübârek biri Ceyhûn gibidir
Sayusuz cevr idiyorken yine çıkmaz dilden
Kâle-i hâtır o nakdîneye merhûn gibidir
Pek inanmaz idim ammâ gözüm ile gördüm
Çeşminin hasteligi sıhhate makrûn gibidir
Arz-ı hâl itmek o şeh-nâza Lebîbâ kasdım
İltifât itmez ise hâl-i diger‑gûn gibidir
Terkîb-i Bend Şeklindeki Mersiye'nin İlk Bendi
Yine aşk âleminin oldı hüveydâ eseri
Gam-ı hicrân dil-i zârımıza döndi geri
Yohsa agyârı ferah-nâk mı itdi gerdûn
Âşık-ı dil-şüdenin artdı mı derd ü kederi
Bu zamân yohsa telezzüz mi bulundı gamdan
Zehr-i kâtilleniyor tûtî-i aşkın şekeri
Şermden ter mi döker çarh şihâb mı görinen
Acebâ dâg-ı te'essüf mi şu şems ü kameri
Bu şafak mı ya felek kana mı gark oldı yine
Berk midir parlayan âyâ ki derûnum şereri
Ne bu sûzişli figânlar ne bu yanık feryâd
Ehl-i aşkın yeni başdan mı tutuşdı cigeri
Bu gice bir meh-i tâbân mı savuşdı gözden
Mâtem âyîneligi eyledi şems ü kameri
Felegin lehcesi gömgök kesilüp mâtem ile
Gezdirir hayret ile mihr ü mehi öte beri
Âfitâba ne içün geldi tutukluk nâ‑gâh
Nerede kaldı anın çihresinin nûr u feri
Degil illâ ki yine aşr-ı muharrem gelmiş
Köhne gerdûna yeniden dem-i mâtem gelmiş
(Lebîb. Mecmû'a. Süleymaniye Kütüphanesi, Yazma Bağışlar No: 1987. 46b, 13a.)
Tuhfe Şerhi Müntahab-ı Lebîb'den:
"Kılıç şemşîr ü tîg u nîze mızrak deşnedir hançer": Şemşîr, feth-i şın ve sükûn-ı mîm ile kılıç ma'nâsınadır. Asılda şem kuyruk ve şîr arslan ma'nâsına olmağla ikisinden mürekkeb arslan kuyruğu demek idi. Alâ tarîki't-teşbîh kılıç ve gaddâre ve pala makûlesi âlâtda alem-i hâs oldu. Tîg, tâ-i müsennânın kesri ve meddi ve gayn ile dört ma'nâsı vardır: Biri kılıç ve gaddâre ve ustura makûlesine denir. Ve biri dağın tepesidir ki andan mürtefi' yeri olmaya. Ve her nesne ki bülend ve râst ve kâ'im ola tîg denir. Ve sâlis rûşenâyî ve şu'â' ma'nâsınadır. Râbi‘, pûlâd cevherine denir. Nîze, nûn ile rîze vezninde mızrak ma'nâsınadır. Deşne, dâl-i mühmele ile teşne vezninde hançer ma'nâsınadır.
(Lebîb (1262). Tuhfe Şerhi Müntahab-ı Lebîb. İstanbul. 103.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 29.08.2014Güncelleme Tarihi: 01.12.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Gerçi gönlüm gam-ı cevrin ile mahzûn gibidir
Dikkat olunsa yine tavrına memnûn gibidir
Dil-i dîvâne sana âşık olaldan olalı
Revişi söyleyişi her işi Mecnûn gibidir
Dildeki hâhiş-i vuslat bana neş'e viremez
O heves köhne hazef-pârede ma'cûn gibidir
Hele bir bak iki çeşmimden akan hûn‑âba
Birisi Nîl-i mübârek biri Ceyhûn gibidir
Sayusuz cevr idiyorken yine çıkmaz dilden
Kâle-i hâtır o nakdîneye merhûn gibidir
Pek inanmaz idim ammâ gözüm ile gördüm
Çeşminin hasteligi sıhhate makrûn gibidir
Arz-ı hâl itmek o şeh-nâza Lebîbâ kasdım
İltifât itmez ise hâl-i diger‑gûn gibidir
Terkîb-i Bend Şeklindeki Mersiye'nin İlk Bendi
Yine aşk âleminin oldı hüveydâ eseri
Gam-ı hicrân dil-i zârımıza döndi geri
Yohsa agyârı ferah-nâk mı itdi gerdûn
Âşık-ı dil-şüdenin artdı mı derd ü kederi
Bu zamân yohsa telezzüz mi bulundı gamdan
Zehr-i kâtilleniyor tûtî-i aşkın şekeri
Şermden ter mi döker çarh şihâb mı görinen
Acebâ dâg-ı te'essüf mi şu şems ü kameri
Bu şafak mı ya felek kana mı gark oldı yine
Berk midir parlayan âyâ ki derûnum şereri
Ne bu sûzişli figânlar ne bu yanık feryâd
Ehl-i aşkın yeni başdan mı tutuşdı cigeri
Bu gice bir meh-i tâbân mı savuşdı gözden
Mâtem âyîneligi eyledi şems ü kameri
Felegin lehcesi gömgök kesilüp mâtem ile
Gezdirir hayret ile mihr ü mehi öte beri
Âfitâba ne içün geldi tutukluk nâ‑gâh
Nerede kaldı anın çihresinin nûr u feri
Degil illâ ki yine aşr-ı muharrem gelmiş
Köhne gerdûna yeniden dem-i mâtem gelmiş
(Lebîb. Mecmû'a. Süleymaniye Kütüphanesi, Yazma Bağışlar No: 1987. 46b, 13a.)
Tuhfe Şerhi Müntahab-ı Lebîb'den:
"Kılıç şemşîr ü tîg u nîze mızrak deşnedir hançer": Şemşîr, feth-i şın ve sükûn-ı mîm ile kılıç ma'nâsınadır. Asılda şem kuyruk ve şîr arslan ma'nâsına olmağla ikisinden mürekkeb arslan kuyruğu demek idi. Alâ tarîki't-teşbîh kılıç ve gaddâre ve pala makûlesi âlâtda alem-i hâs oldu. Tîg, tâ-i müsennânın kesri ve meddi ve gayn ile dört ma'nâsı vardır: Biri kılıç ve gaddâre ve ustura makûlesine denir. Ve biri dağın tepesidir ki andan mürtefi' yeri olmaya. Ve her nesne ki bülend ve râst ve kâ'im ola tîg denir. Ve sâlis rûşenâyî ve şu'â' ma'nâsınadır. Râbi‘, pûlâd cevherine denir. Nîze, nûn ile rîze vezninde mızrak ma'nâsınadır. Deşne, dâl-i mühmele ile teşne vezninde hançer ma'nâsınadır.
(Lebîb (1262). Tuhfe Şerhi Müntahab-ı Lebîb. İstanbul. 103.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 01.12.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Gerçi gönlüm gam-ı cevrin ile mahzûn gibidir
Dikkat olunsa yine tavrına memnûn gibidir
Dil-i dîvâne sana âşık olaldan olalı
Revişi söyleyişi her işi Mecnûn gibidir
Dildeki hâhiş-i vuslat bana neş'e viremez
O heves köhne hazef-pârede ma'cûn gibidir
Hele bir bak iki çeşmimden akan hûn‑âba
Birisi Nîl-i mübârek biri Ceyhûn gibidir
Sayusuz cevr idiyorken yine çıkmaz dilden
Kâle-i hâtır o nakdîneye merhûn gibidir
Pek inanmaz idim ammâ gözüm ile gördüm
Çeşminin hasteligi sıhhate makrûn gibidir
Arz-ı hâl itmek o şeh-nâza Lebîbâ kasdım
İltifât itmez ise hâl-i diger‑gûn gibidir
Terkîb-i Bend Şeklindeki Mersiye'nin İlk Bendi
Yine aşk âleminin oldı hüveydâ eseri
Gam-ı hicrân dil-i zârımıza döndi geri
Yohsa agyârı ferah-nâk mı itdi gerdûn
Âşık-ı dil-şüdenin artdı mı derd ü kederi
Bu zamân yohsa telezzüz mi bulundı gamdan
Zehr-i kâtilleniyor tûtî-i aşkın şekeri
Şermden ter mi döker çarh şihâb mı görinen
Acebâ dâg-ı te'essüf mi şu şems ü kameri
Bu şafak mı ya felek kana mı gark oldı yine
Berk midir parlayan âyâ ki derûnum şereri
Ne bu sûzişli figânlar ne bu yanık feryâd
Ehl-i aşkın yeni başdan mı tutuşdı cigeri
Bu gice bir meh-i tâbân mı savuşdı gözden
Mâtem âyîneligi eyledi şems ü kameri
Felegin lehcesi gömgök kesilüp mâtem ile
Gezdirir hayret ile mihr ü mehi öte beri
Âfitâba ne içün geldi tutukluk nâ‑gâh
Nerede kaldı anın çihresinin nûr u feri
Degil illâ ki yine aşr-ı muharrem gelmiş
Köhne gerdûna yeniden dem-i mâtem gelmiş
(Lebîb. Mecmû'a. Süleymaniye Kütüphanesi, Yazma Bağışlar No: 1987. 46b, 13a.)
Tuhfe Şerhi Müntahab-ı Lebîb'den:
"Kılıç şemşîr ü tîg u nîze mızrak deşnedir hançer": Şemşîr, feth-i şın ve sükûn-ı mîm ile kılıç ma'nâsınadır. Asılda şem kuyruk ve şîr arslan ma'nâsına olmağla ikisinden mürekkeb arslan kuyruğu demek idi. Alâ tarîki't-teşbîh kılıç ve gaddâre ve pala makûlesi âlâtda alem-i hâs oldu. Tîg, tâ-i müsennânın kesri ve meddi ve gayn ile dört ma'nâsı vardır: Biri kılıç ve gaddâre ve ustura makûlesine denir. Ve biri dağın tepesidir ki andan mürtefi' yeri olmaya. Ve her nesne ki bülend ve râst ve kâ'im ola tîg denir. Ve sâlis rûşenâyî ve şu'â' ma'nâsınadır. Râbi‘, pûlâd cevherine denir. Nîze, nûn ile rîze vezninde mızrak ma'nâsınadır. Deşne, dâl-i mühmele ile teşne vezninde hançer ma'nâsınadır.
(Lebîb (1262). Tuhfe Şerhi Müntahab-ı Lebîb. İstanbul. 103.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Gazel
Gerçi gönlüm gam-ı cevrin ile mahzûn gibidir
Dikkat olunsa yine tavrına memnûn gibidir
Dil-i dîvâne sana âşık olaldan olalı
Revişi söyleyişi her işi Mecnûn gibidir
Dildeki hâhiş-i vuslat bana neş'e viremez
O heves köhne hazef-pârede ma'cûn gibidir
Hele bir bak iki çeşmimden akan hûn‑âba
Birisi Nîl-i mübârek biri Ceyhûn gibidir
Sayusuz cevr idiyorken yine çıkmaz dilden
Kâle-i hâtır o nakdîneye merhûn gibidir
Pek inanmaz idim ammâ gözüm ile gördüm
Çeşminin hasteligi sıhhate makrûn gibidir
Arz-ı hâl itmek o şeh-nâza Lebîbâ kasdım
İltifât itmez ise hâl-i diger‑gûn gibidir
Terkîb-i Bend Şeklindeki Mersiye'nin İlk Bendi
Yine aşk âleminin oldı hüveydâ eseri
Gam-ı hicrân dil-i zârımıza döndi geri
Yohsa agyârı ferah-nâk mı itdi gerdûn
Âşık-ı dil-şüdenin artdı mı derd ü kederi
Bu zamân yohsa telezzüz mi bulundı gamdan
Zehr-i kâtilleniyor tûtî-i aşkın şekeri
Şermden ter mi döker çarh şihâb mı görinen
Acebâ dâg-ı te'essüf mi şu şems ü kameri
Bu şafak mı ya felek kana mı gark oldı yine
Berk midir parlayan âyâ ki derûnum şereri
Ne bu sûzişli figânlar ne bu yanık feryâd
Ehl-i aşkın yeni başdan mı tutuşdı cigeri
Bu gice bir meh-i tâbân mı savuşdı gözden
Mâtem âyîneligi eyledi şems ü kameri
Felegin lehcesi gömgök kesilüp mâtem ile
Gezdirir hayret ile mihr ü mehi öte beri
Âfitâba ne içün geldi tutukluk nâ‑gâh
Nerede kaldı anın çihresinin nûr u feri
Degil illâ ki yine aşr-ı muharrem gelmiş
Köhne gerdûna yeniden dem-i mâtem gelmiş
(Lebîb. Mecmû'a. Süleymaniye Kütüphanesi, Yazma Bağışlar No: 1987. 46b, 13a.)
Tuhfe Şerhi Müntahab-ı Lebîb'den:
"Kılıç şemşîr ü tîg u nîze mızrak deşnedir hançer": Şemşîr, feth-i şın ve sükûn-ı mîm ile kılıç ma'nâsınadır. Asılda şem kuyruk ve şîr arslan ma'nâsına olmağla ikisinden mürekkeb arslan kuyruğu demek idi. Alâ tarîki't-teşbîh kılıç ve gaddâre ve pala makûlesi âlâtda alem-i hâs oldu. Tîg, tâ-i müsennânın kesri ve meddi ve gayn ile dört ma'nâsı vardır: Biri kılıç ve gaddâre ve ustura makûlesine denir. Ve biri dağın tepesidir ki andan mürtefi' yeri olmaya. Ve her nesne ki bülend ve râst ve kâ'im ola tîg denir. Ve sâlis rûşenâyî ve şu'â' ma'nâsınadır. Râbi‘, pûlâd cevherine denir. Nîze, nûn ile rîze vezninde mızrak ma'nâsınadır. Deşne, dâl-i mühmele ile teşne vezninde hançer ma'nâsınadır.
(Lebîb (1262). Tuhfe Şerhi Müntahab-ı Lebîb. İstanbul. 103.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | Rıza Kıraç | d. 23 Şubat 1970 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | HAYRÎ, Hayrullah Hayrî Efendi | d. 1818 - ö. 1866 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | YETÎMÎ, Hâşimî-zâde Seyyid Mehmed Efendi | d. ? - ö. 1665 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | AŞKÎ, Mustafa | d. 1785-1789 - ö. 1871-1877 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | ES'AD, Sahhâflar Şeyhi-zâde Es'ad Efendi | d. 1789 - ö. 1848 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | FEHÎM, Hoca Süleymân | d. 1789 - ö. 1846 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | ZAHMÎ, Çankırılı Ahmed | d. ? - ö. 1866-1867 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | ŞÂKİR, Müftü Ebûbekir Efendi-zâde Ahmed Efendi | d. 1802-03 - ö. 1867-68 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | MAHZÛNÎ MUHARREM BABA | d. ? - ö. 1867/1869? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | HUSREV, Mehmed Husrev Bey, Dramalı | d. ? - ö. 1833 | Meslek | Görüntüle |
11 | Visâlî, Ahmed | d. ? - ö. 1768/1769 | Meslek | Görüntüle |
12 | AHMED NAZİF EFENDİ | d. 1859 - ö. 1911 | Meslek | Görüntüle |
13 | AYŞE VUSLAT HANIM | d. ? - ö. 19. yy. | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | HİKMET, Ahmed | d. 1832 - ö. 1878 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | MEHMED ŞÜKRÜ | d. ? - ö. 19. yy. | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | NEŞ'ET, Ahmed Ağa | d. ? - ö. 19. yy. | Madde Adı | Görüntüle |
17 | ZÎVER, Murtazâ | d. ? - ö. 1877 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | CA'FERÎ, Bâlî | d. ? - ö. 1538/39 | Madde Adı | Görüntüle |