Madde Detay
MAŞÛKÎ, Kemal
(d. 914/1508 - ö. 935/1528)
tekke şairi
(Tekke / 16. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Asıl adı Kemal’dir. Hayatını aşk yolunda harcadığı için Maşûkî, Melami şeyhi olan babasından ötürü Çelebi Şeyh, çok genç yaşta camilerde verdiği vaazlar nedeniyle de kendisine Oğlan Şeyh isimleri verilmiştir (DİA 2001: 112). Ayrıca Melami kaynaklarında, Derviş Kemal şeklinde de anılmaktadır. (Öngören 2012: 286). Atâî'nin verdiği bilgiye göre Aksaray'da doğmuş olan Maşûkî'nin doğum tarihi H. 914/M. 1508'dir (1989: 89). Bir Melami şeyhi olan Pir Ali Aksarayî’nin oğludur. Eğitimini Kayseri’de aynı zamanda şeyhi olan Mehmed Abdal’dan almıştır. Yaşadığı zamanda bir hamisi olup olmadığı konusunda kaynaklarda bir bilgi bulunmayan Maşûkî, Bayrami-Melami tarikatına mensup bir sufidir. Genç yaşta eğitimini yarıda keserek dervişleriyle birlikte İstanbul yolunu tutmuştur. Burada Ayasofya ve Bayezid camilerinde verdiği vaazlarla halkı kendine meftun bırakan Oğlan Şeyh, kısa bir zaman içinde etrafına esnaf ve bürokratlardan oluşan geniş bir zümre toplamayı başarmıştır (Işın 2008: 674). Özellikle şathiyeleri vasıtasıyla halk arasında yayılan ünü bazı kesimleri rahatsız etmiş, İstanbul’a gelişinden kısa bir süre sonra fitneye sebep olduğu gerekçesiyle mahkemeye çıkarılıp sorgulanmıştır. Neticede dönemin şeyhülislamının verdiği fetvayla mülhid ve zındık ilan edilerek katline hükmolunmuş, H. 935/ M.1528 yılında on iki müridiyle birlikte At Meydanı'nda başı kesilerek idam edilmiştir. İdam edildiğinde yaşı sadece on dokuzdur. Halkın bir kısmı onun zındık olduğuna hükmedip, müritleriyle birlikte katlini haklı bulurken bir kısmı da onun büyük velilerden olduğunu söyleyerek sözlerini tevil etmeye çalışmıştır (DİA 2001: 112).
Maşûkî'yle ilgili olarak bütün kaynaklarda şathiyelerinin meşhur olduğu söylense de şairin bugün elde sadece bir mecmuada az sayıda şiiri bulunmaktadır. Süleymaniye Kütüphanesi Halet Efendi Bölümü 800 numaralı mecmuanın derkenar kısmındaki bu şiirler dört gazelden oluşur. Söz konusu şiirler beş, sekiz, on iki ve on üç beyitten müteşekkildir. Bu şiirlerde bir mahlas kullanılmamıştır.
Maşûkî'nin şiirlerinde kullandığı dil sade, düzgün ve akıcıdır. Bu da onun muhatabının geniş kitleler olduğunu açıkça ortaya koyar. Teşbihleri yerinde ve latif olan Maşûkî, kafiye ve redife de son derece hakimdir (Gölpınarlı 1931: 50). Bu şiirlerde onun, benimsediği vahdet-i vücut anlayışını sembolik bir tarzda ortaya koyduğu görülür. Şairin, şiirlerinde üzerinde durduğu temel husus Allah’a duyulan aşktır. Bununla birlikte Maşûkî, şiirlerinde kimi zaman Melamilik övgüsüne de yer vermektedir. Söz konusu şiirlerde bir nasihat verme havası hakimdir. Buna rağmen didaktik tarzda yazılmış olan bu şiirlerdeki duygu yoğunluğu hiç de az değildir. Şiirlerinde daha çok tasavvufî inançlarını yansıtan şairin oldukça samimi bir üslubu vardır. Melami kaynakları Maşûkî’nin harikulade zeki ve bilgi sahibi olduğunu belirtir (Ocak 2011: 61). Ayrıca bu genç sufinin ateşli, cezbeli ve cerbezeli bir Melami kutbu olduğu da çokça dile getirilmiştir. (Ocak 1998: 275). Bir mutasavvıf olan Maşûkî'nin ana amacının insanları irşad etmek olması nedeniyle şiirde sözden ziyade manaya önem verdiği söylenilebilir. Şairin, Türk edebiyatında daha çok Yunus Emre ve Nesimî’nin etkisinde kaldığı görülür. Onun, Nesimî’nin bir şiirine nazire yazması söz konusu düşünceyi doğrulamaktadır. Genç yaşta ölen Maşûkî'nin çok az şiiri bulunması nedeniyle Türk edebiyatındaki şairler üzerinde bir etkisinin olduğunu söylemekse zordur. Maşûkî, orta derecede bir şair olarak kabul edilebilir.
Kaynakça
Diyanet İslam Ansiklopedisi (2001). “İsmâ’il Ma’şûkî”, İslam Ansiklopedisi. C. 23. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 112-114.
Gölpınarlı, Abdülbaki (1931). Melamilik ve Melâmiler. İstanbul: Devlet Mat.
Işın, Ekrem (2008). “İsmâil Maşukî (Oğlan Şeyh)” . Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi. İstanbul: YKY. 674.
Mecmua, Süleymaniye Kütüphanesi, Halet Efendi Bölümü, Nu. 800.
Nev’îzâde Atâî (1989). Hadâiku’l-hakâik fi tekmileti’ş-Şekâik. hzl. Abdulkadir Özcan. C. 2. İstanbul: Çağrı Yay.
Ocak, Ahmet Yaşar (1998). Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler (XV-XVII. Yüzyıllar). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay.
Ocak, Ahmet Yaşar (2011). Osmanlı Sufiliğine Bakışlar, Makaleler-İncelemeler. İstanbul: Timaş Yay.
Öngören, Reşat (2012). Osmanlılar’da Tasavvuf – Anadolu’da Sûfiler, Devlet ve Ulemâ (XVI. Yüzyıl). İstanbul: İz Yay.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: ARAŞ. GÖR. HALİL SERCAN KOŞİKYayın Tarihi: 14.07.2013Güncelleme Tarihi: 08.12.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Bahr-i
vahdetdür özün dil gevher-i yekdânesi
Şem‘-i imkândur ruhun cânum anun pervânesi
Nûr-ı
hüsnün pertevine ‘âlem oldı cilvegâh
Zeyn olupdur anun ile mescid ü meyhânesi
Sûretünde
biz ki Hakk’un sûretin gördük ‘ayân
Men‘ idemez bizi Hak’dan zâhidün efsânesi
Hûşe-çîn
olur hamiyyet hırmeninde tâ ebed
Tohm-ı
‘aşkun her kimün kalbine düşdi dânesi
Ehl-i
‘aşkun gözine yeksân görinür dâ‘imâ
Ma‘bed-i ‘âbid ile hem râhibin büthânesi
Kevser-i
la‘l-i lebün nûş itmeyen Hızr ise ger
Âb-ı hayvân içse dahi gelmez anun kanası
Sırr-ı
ekber sâhibidür sırr-ı meyhânem benüm
Her tarafdan cezb ider ‘âşıkları humhânesi
Varlığun
derdine sûfî ister isen ger ‘ilâc
Katı nâfi‘dür sana sâkîmizün peymânesi
Sad
hezârân cânum olsa cümlesi sana fedâ
Sen yitersin cân bana ey cânumun cânânesi
Mecmua, Süleymaniye
Kütüphanesi, Halet Efendi Bölümü, Nu. 800, vr. 74a-74b.
Gazel
Kalbün
Allah olduğıçün sûretin Rahmândur
Kim
mükevvin ismün ey meh Hâlık-ı ekvândur
Sûrete
nisbet mugâyir görinür eşyâ kamu
Lâkin
ol ma‘nâ yüzinden cümlesi bir cândur
‘Ayn-ı
Hak oldı vücûdum kaçma ey Hak sûreti
Hak
ile Hak olagör gel vehmi ko şeytândur
Nûş
kıldı çünki rûhum şol şarâb-ı ‘aşkunı
Mest
olup yitürdi kendin bâkî ol sultândur
Kim
ki ‘aşk ile vücûdın bildi vü buldı bugün
Kendü
kendözin yitürmedi ulu ihsândur
Mecmua, Süleymaniye
Kütüphanesi, Halet Efendi Bölümü, Nu. 800, vr. 75a.
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 14.07.2013Güncelleme Tarihi: 08.12.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Bahr-i
vahdetdür özün dil gevher-i yekdânesi
Şem‘-i imkândur ruhun cânum anun pervânesi
Nûr-ı
hüsnün pertevine ‘âlem oldı cilvegâh
Zeyn olupdur anun ile mescid ü meyhânesi
Sûretünde
biz ki Hakk’un sûretin gördük ‘ayân
Men‘ idemez bizi Hak’dan zâhidün efsânesi
Hûşe-çîn
olur hamiyyet hırmeninde tâ ebed
Tohm-ı
‘aşkun her kimün kalbine düşdi dânesi
Ehl-i
‘aşkun gözine yeksân görinür dâ‘imâ
Ma‘bed-i ‘âbid ile hem râhibin büthânesi
Kevser-i
la‘l-i lebün nûş itmeyen Hızr ise ger
Âb-ı hayvân içse dahi gelmez anun kanası
Sırr-ı
ekber sâhibidür sırr-ı meyhânem benüm
Her tarafdan cezb ider ‘âşıkları humhânesi
Varlığun
derdine sûfî ister isen ger ‘ilâc
Katı nâfi‘dür sana sâkîmizün peymânesi
Sad
hezârân cânum olsa cümlesi sana fedâ
Sen yitersin cân bana ey cânumun cânânesi
Mecmua, Süleymaniye
Kütüphanesi, Halet Efendi Bölümü, Nu. 800, vr. 74a-74b.
Gazel
Kalbün
Allah olduğıçün sûretin Rahmândur
Kim
mükevvin ismün ey meh Hâlık-ı ekvândur
Sûrete
nisbet mugâyir görinür eşyâ kamu
Lâkin
ol ma‘nâ yüzinden cümlesi bir cândur
‘Ayn-ı
Hak oldı vücûdum kaçma ey Hak sûreti
Hak
ile Hak olagör gel vehmi ko şeytândur
Nûş
kıldı çünki rûhum şol şarâb-ı ‘aşkunı
Mest
olup yitürdi kendin bâkî ol sultândur
Kim
ki ‘aşk ile vücûdın bildi vü buldı bugün
Kendü
kendözin yitürmedi ulu ihsândur
Mecmua, Süleymaniye
Kütüphanesi, Halet Efendi Bölümü, Nu. 800, vr. 75a.
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 08.12.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Bahr-i
vahdetdür özün dil gevher-i yekdânesi
Şem‘-i imkândur ruhun cânum anun pervânesi
Nûr-ı
hüsnün pertevine ‘âlem oldı cilvegâh
Zeyn olupdur anun ile mescid ü meyhânesi
Sûretünde
biz ki Hakk’un sûretin gördük ‘ayân
Men‘ idemez bizi Hak’dan zâhidün efsânesi
Hûşe-çîn
olur hamiyyet hırmeninde tâ ebed
Tohm-ı
‘aşkun her kimün kalbine düşdi dânesi
Ehl-i
‘aşkun gözine yeksân görinür dâ‘imâ
Ma‘bed-i ‘âbid ile hem râhibin büthânesi
Kevser-i
la‘l-i lebün nûş itmeyen Hızr ise ger
Âb-ı hayvân içse dahi gelmez anun kanası
Sırr-ı
ekber sâhibidür sırr-ı meyhânem benüm
Her tarafdan cezb ider ‘âşıkları humhânesi
Varlığun
derdine sûfî ister isen ger ‘ilâc
Katı nâfi‘dür sana sâkîmizün peymânesi
Sad
hezârân cânum olsa cümlesi sana fedâ
Sen yitersin cân bana ey cânumun cânânesi
Mecmua, Süleymaniye
Kütüphanesi, Halet Efendi Bölümü, Nu. 800, vr. 74a-74b.
Gazel
Kalbün
Allah olduğıçün sûretin Rahmândur
Kim
mükevvin ismün ey meh Hâlık-ı ekvândur
Sûrete
nisbet mugâyir görinür eşyâ kamu
Lâkin
ol ma‘nâ yüzinden cümlesi bir cândur
‘Ayn-ı
Hak oldı vücûdum kaçma ey Hak sûreti
Hak
ile Hak olagör gel vehmi ko şeytândur
Nûş
kıldı çünki rûhum şol şarâb-ı ‘aşkunı
Mest
olup yitürdi kendin bâkî ol sultândur
Kim
ki ‘aşk ile vücûdın bildi vü buldı bugün
Kendü
kendözin yitürmedi ulu ihsândur
Mecmua, Süleymaniye
Kütüphanesi, Halet Efendi Bölümü, Nu. 800, vr. 75a.
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Gazel
Bahr-i
vahdetdür özün dil gevher-i yekdânesi
Şem‘-i imkândur ruhun cânum anun pervânesi
Nûr-ı
hüsnün pertevine ‘âlem oldı cilvegâh
Zeyn olupdur anun ile mescid ü meyhânesi
Sûretünde
biz ki Hakk’un sûretin gördük ‘ayân
Men‘ idemez bizi Hak’dan zâhidün efsânesi
Hûşe-çîn
olur hamiyyet hırmeninde tâ ebed
Tohm-ı
‘aşkun her kimün kalbine düşdi dânesi
Ehl-i
‘aşkun gözine yeksân görinür dâ‘imâ
Ma‘bed-i ‘âbid ile hem râhibin büthânesi
Kevser-i
la‘l-i lebün nûş itmeyen Hızr ise ger
Âb-ı hayvân içse dahi gelmez anun kanası
Sırr-ı
ekber sâhibidür sırr-ı meyhânem benüm
Her tarafdan cezb ider ‘âşıkları humhânesi
Varlığun
derdine sûfî ister isen ger ‘ilâc
Katı nâfi‘dür sana sâkîmizün peymânesi
Sad
hezârân cânum olsa cümlesi sana fedâ
Sen yitersin cân bana ey cânumun cânânesi
Mecmua, Süleymaniye
Kütüphanesi, Halet Efendi Bölümü, Nu. 800, vr. 74a-74b.
Kalbün
Allah olduğıçün sûretin Rahmândur
Kim
mükevvin ismün ey meh Hâlık-ı ekvândur
Sûrete
nisbet mugâyir görinür eşyâ kamu
Lâkin
ol ma‘nâ yüzinden cümlesi bir cândur
‘Ayn-ı
Hak oldı vücûdum kaçma ey Hak sûreti
Hak
ile Hak olagör gel vehmi ko şeytândur
Nûş
kıldı çünki rûhum şol şarâb-ı ‘aşkunı
Mest
olup yitürdi kendin bâkî ol sultândur
Kim
ki ‘aşk ile vücûdın bildi vü buldı bugün
Kendü
kendözin yitürmedi ulu ihsândur
Mecmua, Süleymaniye
Kütüphanesi, Halet Efendi Bölümü, Nu. 800, vr. 75a.
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | Zeynep Ankara | d. 1 Temmuz 1957 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | Dânişî, Şa‘bân bin Mustafa | d. ö. ? - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | MOLLA, Mehmet Akça | d. 1923 - ö. 12.08.1990 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | MUHLİSÎ/DEFTERÎ, Halîl Muhlis Efendi b. Îsâ Efendi | d. 1508 - ö. 1568 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | HACI HASAN-ZÂDE, Mehmed Vahîdî Paşa b. Hacı Hasan-zâde Muhyiddin Mehmed Câmî Efendi | d. ? - ö. 1528 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
6 | AHMED-İ RIDVÂN, RIDVÂN, Ahmed Beg | d. ? - ö. 1528-1538 ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
7 | SÂLİK, Halil | d. ? - ö. 1625-26 veya 1722-23 | Meslek | Görüntüle |
8 | İLHÂMÎ, Abdulvehhâb | d. ? - ö. 1821 | Meslek | Görüntüle |
9 | SA’ÎD, Babaefendi-zâde Şeyh Mehmed Sa’îd Efendi | d. ? - ö. 1871 | Meslek | Görüntüle |
10 | KUL MAZLUM | d. ? - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
11 | MAHFÎ, Ramazan | d. 1542-1543 - ö. 1616-1617 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
12 | KUL İBRAHİM | d. ? - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
13 | TESLİM ABDAL, Mehmed | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
14 | ABDÎ, Abdî Efendi | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
15 | NECÂTÎ BEY, Îsâ | d. 1443-1446? - ö. 17 Mart 1509 | Madde Adı | Görüntüle |