Madde Detay
VAHDETÎ, Derviş Vahdetî, Lefkoşalı
(d. 1286/1869 - ö. 1327/1909)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Lefkoşa'da 1286/1869 yılında doğdu. Asıl adı Derviş olup daha çok Hâfız Derviş Vahdetî ve Volkancı Vahdetî olarak tanındı. Çocuk denecek yaşta Kuran-ı Kerim'i hatmetti. On dört yaşında hafız oldu. Arapça ve fıkıh öğrenimi gördü. Bu arada Nakşıbendî tarikatına intisap etti ve Lefkoşa'daki Ayasofya Câmii'nde müezzinliğe başladı. On altı yaşında iken annesinin intiharı, yirmi bir yaşında iken de babasının ölümü, üzerinde derin izler bıraktı. Bu sırada Kıbrıs'ın İstanbul ile olan münasebetleri artınca İstanbul'a gidip iki ay kadar orada kaldı. Sonra da Kıbrıs'a döndü ve İngilizce öğrenmek için Larnaka'daki bir misyoner okuluna devam etti. Fakat bir müddet sonra kilisede vaaz dinlenmeye zorlanması üzerine okulu terk ederek kendi kendine İngilizce öğrenmeyi sürdürdü. İngilizcesi yeterli düzeye gelince adadaki İngiliz idaresine memur olarak girdi. Burada İngiliz kültüründen etkilendi. Kısa süren İstanbul seyahati sırasında daha yakından tanıma fırsatı bulduğu Mîzân, Hürriyet ve Meşveret gazetelerini büyük bir ilgiyle takip etmeye ve bunları Kıbrıs'ta yakın arkadaşlarına dağıtmaya başladı. Ayrıca İstanbul'dan II. Abdülhamîd rejiminden kaçıp Paris'e giderken Kıbrıs'a uğrayan hürriyetçi gençlere de yardımcı oluyordu. Bu yüzden Jön Türk adıyla anılmaya başlandı ve Sultan Abdülhamîd'e dil uzattığı gerekçesiyle bir ara sorguya çekildi. 1320/1902 senesinde tekrar İstanbul'a gitti, bir süre boş gezdikten sonra parasız kalınca Dahiliye Nazırı Memdûh Paşa'ya yazdığı bir dilekçe üzerine himaye görerek 400 kuruş maaşla Muhâcirîn Dâiresi'ne alındı. Burada verilen mübeyyizlik görevini kendisine uygun görmediği için yazdığı bir şikâyet dilekçesi üzerine tevkif edildi. Ailesinden habersiz olarak Mehterhâne'de otuz dört gün tutuklu kaldıktan sonra ailesiyle birlikte Diyarbakır'a sürüldü, orada üç buçuk yıl kaldı. Burada "Üstâd-ı Hürriyet" dediği Ziyâ Gökalp'in sohbetlerine katıldı ve ondan etkilendi. Ayrıca Şeyh Hacı Ahmed ile tanışarak tasavvufi bilgisini ilerletti. Kendi ifadesine göre Hacı Ahmed'den aldığı tasavvufi tesiri Ziyâ Gökalp'ten edindiği felsefi kültürle birleştirdi. Bu halet-i ruhiye ile Vahdetî adını benimsedi. Ziyâ Gökalp'in onu tutarsız bir şahsiyet olarak görüp Lâhûtî lakabını taktığı da zikredilmektedir. İstibdada karşı yapılan Telgrafhane işgaline katılan Vahdetî, II. Meşrutiyet'in ilanından kısa bir süre önce derviş kıyafetine girerek kaçtı. Ancak bir süre sonra Birecik'te yakalandı ve zindana atıldı. Üç gün sonra da Diyarbakır'a geri getirildi. Meşrutiyetle birlikte ilan edilen aftan yararlanarak serbest kaldı. Derviş Vahdetî, sürgün hayatı bitince Kıbrıs'a gitti, mallarını satarak İstanbul'a döndü. Eski işine girmek istediyse de kabul edilmedi. İttihatçılardan da ilgi göremeyince sürgünden dönenlerle İttihad ve Terakki cemiyetinden ayrılanların kurduğu Fedâkârân-ı Millet Cemiyeti'ne girdi. Fakat kendi ifadesine göre onların fesatçılık yaptığını görünce üç gün sonra ayrıldı. Meşrutiyetin sağladığı serbest ortamdan faydalanarak çıkarılan çeşitli gazeteler gibi Derviş Vahdetî de bir gazete çıkarmak için saraydan yardım istediyse de bu isteği reddedildi. Sarayın onu tutarsız ve güvenilmez gördüğünden reddedildiği söylenmektedir. 1908'de kendi imkânlarıyla Volkan gazetesini çıkarmaya başladı. Volkan'ın yayın hayatına girmesinden sonra henüz resmen kurulmamış olan İttihâd-ı Muhammedî Cemiyeti adında bir kuruluşu temsilen bazı kişiler Derviş Vahdetî'ye başvurarark gazetenin cemiyetin yayın organı olmasını istediler. Önce bu teklifi kabul eden Vahdetî sonra fikir ayrılığından dolayı bunlardan ayrıldı. Bir süre sonra kendisi yeni bir İttihâd-ı Muhammedî Cemiyeti kurarak gazetesini bu kuruluşun yayın organı yaptı. Cemiyet 31 Mart Vak'ası'ndan on gün kadar önce ulema ve meşayihten tanınmış bazı kişilerin de katıldığı Ayasofya Camii'nde yapılan büyük bir törenle resmen açıldı. Bu günlerde siyasi ortamın iyice gerginleşmesinin ardından 31 Mart Vak'ası patlak verdi. 31 Mart isyanı Selanik'ten Mahmud Şevket Paşa'nın kumandası altında İstanbul'a yürüyen Hareket Ordusu tarafından bastırıldı. Olayları başlatan askerlerin İttihâd-ı Muhammedî Cemiyeti'nin açıldığı gün dağıtılan küçük bayrakları taşıması dikkatleri Vahdetî'nin üzerine çekti. Volkan'da yayımlanan yazılar ve özellikle Vahdetî'nin Volkan'ın bir sayısında II. Abdülhamîd'e yazdığı açık mektup halkı ve askerleri tahrik edici nitelikte bulundu. Ayrıca meşrutiyet anlayışı ve adem-i merkeziyetçi fikirleriyle İngilizlere ve Prens Sabahaddîn'in başında bulunduğu Ahrâr Fırkası'na yakın olan Kâmil Paşa ile oğlu Sa'îd Paşa'ya yakınlığı ile tanınan, hatta bu yüzden daha sonraları bazılarınca İngiliz ajanı olmakla suçlanan Vahdetî, 17 Nisan'da sorgulanmak üzere mahkemeye çağrıldı. Derviş Vahdetî, İttihatçıların adaletine güvenmediği için 18 Nisan'da İstanbul'dan kaçtı. Beykoz, Gebze, Hereke ve Sapanca'da gizlendi. Son olarak gittiği İzmir'de hemşehrisi olan Abdullah Nâdirî tarafından ihbar edilince 25 Mayıs'ta tutuklandı. İstanbul'a getirilip dîvân-ı harpte yargılandı. Görünüşte "Abdülhamîd'e Açık Mektup" adlı makalesinden dolayı hakkında dava açılan Vahdetî, 31 Mart Vak'ası'nın müsebbibi olarak idama mahkum edildi ve karar 19 Temmuz 1909'da infaz edildi (Kurşun 1994: 198-199).
Derviş Vahdetî'nin şahsiyeti, fikirleri, gazeteciliği, siyasi muhalefetteki tavrı "31 Mart" ve "İrtica" gibi muğlak kavramların arkasına sığınılarak yapılan açıklamaların gölgesinde hatta karanlığında kaybolmuştur. Vahdetî'nin gençliğinde ciddi bir tahsil görmediğini söylemek mümkündür. Yazılarında medrese kültürü ve tasavvuf neşvesinin izleri de zayıf kalmaktadır. Volkan'ın muhalif siyasi bir yayın organı hâline gelmesinde Vahdetî'nin çok önemli bir rolü olduğu kesindir. Fakat gazetenin dinî muhtevası ile dinî semboller ve ögeler kullanılarak muhalefet yapılmasında Saîd Kürdî (Nursî) başta olmak üzere İttihâd-ı Muhammedî Cemiyeti içinde yer alan ulema ve meşayihin de etkisi vardır. Vahdetî'nin 31 Mart Vak'ası'ndaki rolü üzerinde kaynaklarda çeşitli görüşler mevcuttur. Resmî kaynaklarda olaya istibdat idaresine dönüş açısından bakılarak II. Abdulhamîd ve Vahdetî sorumlu tutulmaktadır. Ancak bazı araştırmacılar bu hadiseyi Ahrâr-İngiltere işbirliğine dayandırarak Vahdetî öncülüğündeki İttihâd-ı Muhammedî'nin kışkırtıldığını ve kullanıldığını belirtmektedirler. Olaylardan İttihad ve Terakki'yi sorumlu tutanlar da Vahdetî'yi figüran olarak görürler. O dönemi yaşamış olan Ali Cevâd Bey, Mevlân-zâde Rif'at ve daha Sonra Ahmed Bedevî Kuran gibi kişiler ise Vahdetî ile Volkan'ın olaylarda önemsiz bir unsur olduğunu, her şeyin Ahrar-İttihad ve Terakki mücadelesinin bir sonucu olarak ortaya çıktığını söylerler. Genellikle olaylar sırasında Vahdetî'nin Abdulhamîd ve ilmiye sınıfıyla birlikte hareket etmediği ve öncülerden biri olmakla beraber müsebbib olmadığı görüşü ağırlık kazanmıştır. 31 Mart olaylarında İngilizler'n desteğini sağlayan Prens Sabahaddîn ile Ahrar Fırkası'nın payı büyüktür. İttihadçılar'n, hanedana mensup oluşu dolayısıyla Prens Sabahaddîn'e ceza verememeleri yüzünden muhalefeti sindirmek üzere adı sivrilmiş birkaç kişiyi astırdıkları ileri sürülmektedir ki Vahdetî de onlardan biridir (Kurşun vd. 1994: 200).
Kaynakça
Baydar, Mustafa (1955). 31 Mart Vak'ası. İstanbul.
Gövsa, İbrahim Alaeddin (1945). Türk Meşhurları Ansiklopedisi. İstanbul.
Kurşun, Zekeriya ve Kemal Kahraman (1994). "Derviş Vahdetî". İslam Ansiklopedisi. C. IX. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 198-200.
Unat, Faik Reşit (hzl.) (1960). Ali Cevad - İkinci Meşrutiyet'in İlanı ve Otuzbir Mart Hadisesi. Ankara: TTK Yay.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: PROF. DR. MEHMET ARSLANYayın Tarihi: 04.08.2014Güncelleme Tarihi: 29.11.2020Eserlerinden Örnekler
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 04.08.2014Güncelleme Tarihi: 29.11.2020Eserlerinden Örnekler
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 29.11.2020Eserlerinden Örnekler
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | TAHSÎN | d. 1800/01 - ö. 1861 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | Tamer Öncül | d. 3 Ekim 1960 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | MUSÎB MEHMED EFENDİ | d. ? - ö. 1754 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | Abdullah Zühtü | d. 1869 - ö. 29 Mayıs 1925 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | AYŞE | d. 1868/1869 - ö. 30.06.1932 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | MEYDANİ/MEYDANİ MEHMET/MEYDANİ BABA | d. 1865/1869? - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | KOCA AHMED | d. ? - ö. 1909? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | SÜREYYÂ BEY, Mehmed Süreyyâ | d. 1845 - ö. 1909 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | ŞAHNA, Ömer | d. ? - ö. 1909 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | Sevinç Çokum | d. 25 Ağustos 1943 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
11 | Celal Hafifbilek | d. 23 Nisan 1930 - ö. 29 Şubat 2012 | Meslek | Görüntüle |
12 | Niyazi Hüseyinof (Niyazi Hüseyin Bahtiyar) | d. 1927 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
13 | RÜŞDÎ | d. ? - ö. 1895-96\'da hayatta | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | SÎRET, Şehbâz Giray | d. ? - ö. 1836 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | DÂNİŞ, Ahmed Efendi | d. ? - ö. 1898 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | VÂLİHÎ | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
17 | NA'ÎM BEY, Fraşerli | d. ? - ö. 1896 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | RUSÛHÎ, Süleyman | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |