MUHİBBÎ

(d. 900/1494 - ö. 974/1566)
divan şairi, padişah
(Divan/Yazılı Edebiyat / 16. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

6 Kasım 1494'de Trabzon'da doğan Kanûnî Sultan Süleyman, Yavuz Sultan Selim'in oğludur. Annesi Hafsa Sultan'dır. Kanûnî, Osmanlı kaynaklarında kanun koyuculuğu ile, Batı kaynaklarında Magnificent, Magnifique, Grand Turc, Der Prachtige unvanlarıyla geçmektedir. Onuncu Osmanlı padişahı olan Kanûnî'ye isimlerin gökten indiği hakkındaki inanışa uyularak Kur'an'dan bu hususta faydalanılmış, açılan sayfadaki" innehu min Süleyman" ayetinden mülhem kendisine Süleyman adı verilmiştir. Trabzon'da eğitimini tamamlamış, on beş yaşında Karahisar sancakbeyi, amcası Ahmet'in itirazı üzerine Bolu sancakbeyi olmuştur. Sonra Kefe'ye (1509) nakledilmiş, daha sonra bir müddet İstanbul'da kaymakam olarak kalmıştır. 1513'de Saruhan sancakbeyliğine gönderilen Kanûnî, babasının ölümü üzerine 1520'de padişah olmuştur (Gökbilgin 1979: 1-12).

Kanûnî, devlet idareciliği, kanun yapıcılığı, muhteşem hükümdarlığı ve her biri bir büyük hadise değe­rindeki çok sayıda seferleri ve zaferleri ile tanınmıştır. Ancak kırk altı senelik saltanatının on seneden fazla bir zamanının seferde geçmesi, milletinin tarihine Mohaç gibi zaferler kazandırması, yaptığı seferlerin siyasi ve askeri hazırlıkları ile fethedilen yerlerin maddi ve manevi imarı padişahın bütün hayatını kapsamıştır. 1566 yılında on üçüncü ve son seferine çıkan Kanûnî Zigetvar'da kalenin alındığını göremeden 7 Eylül 1566'da vefat etmiştir. Sokollu Mehmet Paşa, kuşatmanın başarısızlığa uğramaması ve herhangi bir karışıklığa meydan vermemesi için kalenin fethine kadar padişahın ölümünü askerden, hatta vezirlerden dahi gizlemiştir. Daha sonra İstanbul'a getirilen naaşı kendi inşa ettirdiği Süleymaniye Camii'nin avlusuna gömülmüştür (Gökbilgin 1979: 193-194). Ölümüne dair Osmanlı Müllifleri’nde şu mısra vardır: "Şehid-i rah-ı Hakk Sultan Süleyman" (Ak 1987:1).

Kanûnî, bir yandan saltanatını devam ettirirken diğer yandan da yazdığı şiirlerle büyük bir şair olduğunu kanıtlamıştır. Muhibbi mahlası ile bir Dîvân oluşturmuş olan şair padişah, Dîvân şairleri arasında 2799 gazeli ile en çok şiir yazanlar arasında ilk sırada yer almaktadır. Hayatı savaşlarla ve devlet işleri ile geçen Muhibbi’nin şiire zaman ayırabilmesi, dilden dile asırlarca dolaşacak mısralar kaleme alması onun bu alanda da muhteşem olduğunu kanıtlamaktadır (Ak 2001: 171-172). Âmil Çelebioğlu, “Kanûnî Padişah olmasaydı bile şair olarak edebiyat tarihimiz içinde yer alması gereken isimlerden biri olurdu.” diyerek padişahın şairliğini övmektedir (Çelebioğlu 1998:189).

Cihan padişahı olarak anılan Kanûnî’nin siyasi ve askeri alandaki başarılarının yanında bu denli güçlü ve üretken bir şair olması yetiştirilme tarzları ile açıklanabilir. Şehzadeler daha dört yaşından itibaren özel hocalar nezaretinde dinî, ilmî birçok ders almakta, Türkçeden başka Arapça, Farsça, Latince, Yunanca, Rumca, Sırpça, hatta Çağatay Türkçesi gibi dil ve lehçelerden birkaçını da öğrenmek zorundaydılar. Müzik ve şiir ise güzel sanatlar içerisinde en çok önem verilen alanlardı. Osmanlı padişah, hatta hanedan mensuplarının neredeyse tamama yakını bizzat şiirle uğraşmışlardır (İsen ve Bilkan 1997:33-36).  Osmanlı hanedan üyesi olan hemen her erkek, el sanatları (zanaatlar) ya da güzel sanatların bir ya da birkaç dalında da ustalaşacak şekilde yetiştirilmişlerdir. Sanatçı bir ruha sahip olmasının yanı sıra aynı zamanda babası Yavuz gibi kuyumculuğa da meraklı olan Kanûnî bu konuda o kadar ustadır ki, İtalyan kuyumculuk sanatının örneklerini tanıyacak ve uygulayacak kadar mükemmeldir. 

Gerçekten de Osmanlı sultan ve şehzadelerinin hemen hemen hepsi şiirle ilgilenmiş bir kısmı ise divan tertiplemiştir. Bunlar içinde Muhibbî sultanlığı ve şairliği ile en ön sırada yer almaktadır. Yazdığı şiirleri ile şair padişahların beşincisi Kanûnî’dir. Kanûnî’den önce, II. Murad, Fatih, II.Bâyezîd ve babası Yavuz‘da şiirle ilgilenmiştir (Şentürk ve Kartal 2008:211).

Padişah şairlerin en üretkeni sayılan Muhibbî’nin ilk şiirleri dil ve duygu bakımından biraz iptidaidir. Bunları daha ziyade büyük babası ve İkinci Bayezid'in etkisinde yazdığı söylenebilir. Ayrıca bu şiirlerde bir Osmanlı muhitinden uzaklık havası sezilmektedir. Çok defa umumi ıstırap ve kanaat duygularını terennüm etmiştir. Bu­nun dışında kalan güzel ve olgun şiirlerinin, padişah olup büyük şairlere yakından temas neticesinde olgunlaştığı ve sanatkârlık zevki kazandığı zamanlara ait olduğu söylenebilir. Divan şiirinde, daha XIV. asırdan başlayarak, klasik bir mahiyet alan gerek şekil gerek muhteva, Muhibbî'nin şiirlerinde de aynen geleneğini sürdürmüştür. Kullanılan vezin ve nazım şekilleri aynıdır. Konular hemen he­men ortaktır. Mefhumlar ve mazmunlar değişik değildir. Kıssaların efsanelerin kaynağı hep aynıdır. Kanûnî de bu dönemde edebî yönü ile anılmayı başarmış bir şairdir (Ak 1987:1-27).

Yorulmak bilmez bir savaş azmi ve gayreti içinde saltanatını devam ettiren Kanûnî, aynı zamanda ince duy­gu ve düşünceler şairidir. Yazdığı aşk, heyecan, kahramanlık ve tefekkür şiirleriyle büyük bir divan meydana geti­recek sanat gayreti göstermiştir. Dillerden düşmeyen, bir atasözü gibi hafızalara yerleşen söyleyişleri vardır. Kanûnî'nin cihan padişahı olmanın verdiği duyguları da onun şiirine müstesna söyleyişler katmaktadır. Sev­gilisine, sahip olduğu ülkelerin paha biçilmez güzellikleriyle hitap etmekte ve ona adeta "bu ülkeler değerindeki sevgi­lim" diye seslenmektedir. Mertlikten, kahramanlıktan bahseden büyük cihan padişahı, elde ettiği zaferlerin bolluğuna, aldığı yerlerin çokluğuna, sürdüğü saltanatın yüceliğine rağmen, bazı şiirlerinde devrandan, kimsesizlikten, kıy­metinin bilinmediğinden yakınmaktadır. Muhibbî'nin kullandığı dil ise o devrin klasik Osmanlıcasıdır. Arapça, Farsça kelimeler devrindeki şairlere na­zaran az sayılabilecek derecede kullanılmıştır. Bunda geniş bir halk tabakasına hitap etme zorunluluğu da düşünü­lebilir. Kullandığı kelimelerin zenginliği, onun gerek kelime hazinesi ve gerek kültür bakımından oldukça zengin yazı diline sahip olduğunu göstermektedir. Üslubu sade ve ifadesi açıktır. Tezkirelerde Muhibbî'nin edebi yönüne az veya çok temas edilmektedir. Bunlar­dan Sehî Bey, Ahdî, Âşık Çelebi, Beyânî, Riyâzî, Hasan Çelebi, Latîfî, Seyyid Rıza tezkireleri Muhibbî'den övgüyle söz etmektedirler. Latîfî, tezkiresinde padişahın başarılı siyasi hayatını övdükten sonra, Farsça ve Türkçe güzel gazelleri ile nazik şiirleri olduğundan bahsederek Türkçe bir gazeli ve Farsça bir bey­ti örnek olarak vermektedir (Ak 1987: 1-27).

Muhibbî'nin Türk şairlerinden en fazla Ahmet Paşa, Necâtî, Bâkî, Fuzûlî ve Hayâlî'nin tesirinde kaldığı söylenebilir. Daha padişah olmadan o devir şairlerinin etkisinde birçok şiirler yazmış hatta sevip beğendiği şairlerin şiirlerini tanzir etmiştir. Büyük padişah, İran şairlerinin de geniş ölçüde etkisi altında kalmıştır. Onların meşhur eserlerini iyice okumuş, onları takdir etmiş hatta Farsça şiir yazabilecek seviyede dillerini öğrenmiştir. Onun Sadî'ye olan aşinalığının yanında diğer İran şairlerinden Hafız, Cami, Selman, Nizâmî, Şeyh Attar gibi şairleri okumuş, onların manevi takdirini arzuladığını şiirlerinde göstermiştir.

Kanûnî ilim kültür adamlarını himaye eder ve bu çeşit hareketleri desteklerdi. Onun edebî eserlere verdiği yüksek değere en açık örnek, Kelile ve Dimne mütercimi Vâsi Alisi diye meşhur olan Alâeddin Ali Çelebi’nin Hümâyun-nâme adı ile yaptığı tercümeyi takdim ettiği zaman onun bu eseri bir gecede okuyarak, mütercimini Bursa kadılığına tayin etmesidir. Kanûnî de tıpkı babası gibi her çeşit şiirden anlıyor, âlim ve şairlere büyük saygı ve itibar gösteriyordu. Müverrih Selanikî'nin naklettiğine göre, Kanûnî, Bâkî gibi büyük bir kabiliyeti bulup ona gösterdiği yakınlığı, padişahlığın en zevkli yanlarından biri sayıyordu (Gökbilgin 1979:208).

Asrın "Sultanü'ş-Şuara"sı olarak kabul edilen Bâkî de büyük padişahı aşırı derecede sevmiş, saymış, gösterdiği teveccühe layık olmaya çalışmıştır. Hatta padişahın bazı şiirlerine de nazireler yazmıştır:

Kanûnî’nin oğlu ile mektuplaşması hem tarihî hem edebî yönden önemlidir. Kanûnî'nin hayatta kalan iki oğlu Bayezid ile Selim arasında da saltanat kavgası başlamıştır. Konya'da yapı­lan savaşı Bayezid kaybetmiş ve İran'a sığınmıştır. Oradan babasına yazdığı manzum mektubu bulunmaktadır. Kanûnî de cevabî mektup yazmıştır. Baba ve oğula ait bu iki mektup, edebiyatımızda manzum mektuplaşmanın güzel bir örneğini teşkil ettiği gibi, Bayezid'in şairlik derecesini ve Kanûnî'nin her dörtlüğe ayni vezin ve söyleyişle nazmı, nesirle yazar gibi hatta konuşur gibi bir kolaylıkla kullandığını göstermesi bakımından da önemli sayılmaktadır. Kanûnî bu mektubunda içi sızlayan bir baba şefkatiyle Bayezid'i affetmek istemiştir. Ancak Şah Talmasp'la yapılan mektuplaşmalar neticesinde Bayezid Osmanlılara teslim edilip öldürülmüştür (Banarlı 2001:570).

Muhibbî’nin Türkçe Dîvân’ı Coşkun Ak tarafından Doktora tezi olarak hazırlanmıştır. Nüsha karşılaştırması yapılarak oluşturulan bu çalışma sonucunda Muhibbî Dîvânı'nda 2799 gazel, 1 elifnâme, 1 terci-i bend, 18 muhammes, 30 murabba, 5 nazım şekli parçası, 51 dörtlük, 217 beyit bulunmaktadır. Muhibbî’nin Türkçe Dîvân’ı 1987’de, Farsça Dîvân’ı da tercümesiyle birlikte 1995’de basılmıştır (Ak 1987:1-27).

Muhibbî Dîvânı’nın bir özelliği de 875 gazellik bir kısmının II. Mahmud’un kızı Adile Sultan tarafından ceddine hürmeten bastırılmış olmasıdır Şairin üç Türkçe Dîvân'ından seçmeleri içeren bu yayını Dîvân-ı Muhibbî (Kanûnî Sultan Süleyman’ın Şiirleri) adıyla Vahit Çabuk 1980 yeni yazıya aktararak yayınlamıştır.

 

Kaynakça

Ak, Coşkun (2001). Şair Padişahlar. Ankara: KB Yay.

Ak, Coşkun(1987 ). Muhibbî Dîvânı. Ankara: KTB Yay.

Ak, Coşkun(1995). Muhibbî’nin Farsça Dîvânı. Bursa.

Armağan, Mustafa (2011). Osmanlı’nın Mahrem Tarihi. İstanbul: Timaş Yay.

Banarlı, Nihad Sami(2001). Resimli Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul: MEB Yay.

Çelebioğlu, Âmil (1998). Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları. İstanbul: MEB Yay.

Gökbilgin, M. Tayyib (1992). Kanunî Sultan Süleyman. İstanbul: MEB Yay.

İsen, Mustafa ve Ali Fuat Bilkan (1997). Sultan Şairler. Ankara: Akçağ Yay. 

Şentürk, Atilla ve Ahmet Kartal (2008). Eski Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul: Dergâh Yay.

 

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DR. ÖĞR. ÜYESİ GÜLAY DURMAZ
Yayın Tarihi: 10.11.2013
Güncelleme Tarihi: 12.01.2021

Eserlerinden Örnekler

GAZEL

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi

Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi


 Saltanat didükleri ancak cihân gavgâsıdur
 Olmaya baht ü sa'âdet dünyede vahdet gibi


 Ko bu 'ıyş u 'işreti çünkim fenâdur 'âkibet
 Yâr-ı bâkî ister isen olmaya tâ'at gibi


 Ola kumlar sagışınca ömrüne hadd ü 'aded
 Gelmeye bu şîşe-i çarh içre bir sâ'at gibi


                 Ger huzûr itmek dilersen ey Muhibbî fârig ol

                 Olmaya vahdet cihânda gûşe-i 'uzlet gibi 

                (Ak, Coşkun(1987 ). Muhibbî Dîvânı. Ankara: KTB Yay.763)

 

 

GAZEL

Abîrüm 'anberüm varum habîbüm mâh-ı tabânum

Enîsüm mahremüm varum güzeller içre sultânum

 

Hayâtum hâsılum 'ömrüm şarâb-ı kevserüm 'adnüm

 Bahârum behcetüm rûzum gülüm ey verd-i handânum

 

Çenârum seyr ü seyrânum gülistân ile bustânum

Merâmum dürr-i şehvârım sabâhum sohbetüm şâmum

 

Neşâtum işretüm bezmüm çerâgum neyyirüm şemüm

Turunç u nâr u nârencüm benüm şem-i şebistânum

 

Hıred-mendüm hüdâ-vendüm nihânum zâhir ü pendüm

Kubâdum Husrevüm mîrüm cihân iklîmine cânum

 

Nebâtum şekkerüm gencüm bu âlem içre rencüm

Azîzüm Yûsufum varum gönül Mısrındaki hânum

 

Sitanbulum Karamanum diyâr-i mülket-i Rûmum

Bedehşanum ü Kıpçagum ü Bagdadum Horasanum

 

Saçı varum kaşı yayum gözi pür-fitne bîmârum

Ölürsem boynuna kanum meded hey nâ-müselmânum

 

Kapunda çünki meddâhum seni medh iderem dâyim

Yürek pür-gam gözüm pür-nem Muhibbî'yem hoş-elhânum 

(Ak, Coşkun(1987 ). Muhibbî Dîvânı. Ankara: KTB Yay. 551)

 

GAZEL:

Allah Allah diyelüm sancak-ı şâhı çekelüm

Yürüyüp her yaneden Şark'a sipâhi çekelüm

 

İki yirden kuşanalum yine gayret kuşağın

Buluşup toz ile toprağa bu râhı çekelüm

 

Pây-mâl eyleyelüm kişverini surh-serün

Gözine sürme diyü dûd-ı siyâhı çekelüm

 

Bize farz olmış iken olmamız İslâm'a zahîr

Nice bir oturalum bunca günahı çekelüm

 

Umaram reh-ber ola bize Ebubekr ü Ömer

Ey Muhibbî yürüyüp Şark'a sipâhi çekelüm 

(Ak, Coşkun(1987 ). Muhibbî Dîvânı. Ankara: KTB Yay. 562)


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1Hikmet Ersoyd. 1938 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
2Numan Sabit Osmançelebioğlud. 1896 - ö. 24 Kasım 1982Doğum YeriGörüntüle
3İhsan Bektaşd. 1948 - ö. 29 Haziran 2015Doğum YeriGörüntüle
4ZA‘ÎFÎ, Pîr Muhammedd. 1494-95 (?) - ö. 1557\\\\\\\'ten sonraDoğum YılıGörüntüle
5BAHRÎ, Şeyh Bahrî Deded. ? - ö. 1566Ölüm YılıGörüntüle
6SİNÂNÎ/SİFÂLÎ, Arslan Paşad. ? - ö. 1566Ölüm YılıGörüntüle
7AHMED, Seyrek-zâde Şemseddin Ahmed Efendid. 1534/1535 - ö. 1566/1567Ölüm YılıGörüntüle
8REŞÂD, V. Mehmedd. 1844 - ö. 1918MeslekGörüntüle
9DÂNÂ/Ferezdak İbrâhîm Çelebid. ? - ö. ?MeslekGörüntüle
10FÂRİS/ FÂRİSÎ, Sultan Osman-ı Sânî b. Sultan Ahmed-i Evveld. 1604 - ö. 1622MeslekGörüntüle
11SELMÂNd. ? - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
12ZEYNÎd. ? - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
13VUSÛLÎ, Küçük Bâli Paşa-zâded. ? - ö. 1591Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
14NAZÎF, Kâmilî-zâde Seyyid Mustafa Nazîfd. ? - ö. 1836Madde AdıGörüntüle
15MUSTAFA/KÂMİLÎ, Sarı Mustafa Muslihiddin Efendid. ? - ö. 1622Madde AdıGörüntüle
16BÂHİR, Kâtib-zâde Abdülkerîm Bâhir Efendid. ? - ö. 1739-40Madde AdıGörüntüle