Madde Detay
REFÎ'-İ ÂMİDÎ
(d. 1169/1756 - ö. 1231/1816)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 18. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Adı Muhammed, mahlası “yüksek, yüce” anlamlarında Refî'dir. Muhtemelen Hz. Peygamber'in torunu Hz. Hüseyin’in soyundan geldiği için “Seyyid Muhammed Refî”, Diyarbakırlı olduğu için “Refî'-i Âmidî”, perişan kıyafetli, deli dolu davranışlı olduğu için de “Deli Refî” diye de anılan şair, 4 Şaban 1169 (4 Mayıs 1756)’da Diyarbakır’da doğdu (Ârif Hikmet: vr.30b). Bağdatlı İsmail Paşa, Hediyyetü’l-Ârifîn adlı eserinde, Refî’in babasının adının Abdullah olduğunu kaydeder (K. Rifat Bilge ve İnal 1951: II/358). Kaynaklarda daha ziyade dedesi Seyyid Abdulgafûr Lebîb Efendi’den söz edilir. Refî' henüz 13 yaşındayken 1182/1768-69’da vefat eden dedesi Lebîb de, Diyarbakır’da 20 yıl müftülük yapmış bir âlim ve divan sahibi bir şairdir (Fatîn 1271: 357-358; Silahdârzâde: vr. 63b). Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü’nde yanlışlıkla Lebîb Efendi Refî’in babası olarak kaydedilmiştir (İpekten vd. 1988: 376). Refî‘-i Âmidî, Sultan I. Abdulhamid (1774-1789) devrinde 1200/1786’da otuz yaşlarında İstanbul’a gelmiş ve Diyarbakır valiliği yaptığı sırada tanıştığı Sadrazam Yusuf Ziya Paşa'ya kasideler sunmuştur. İstanbul’da ne kadar kaldığı bilinmeyen Refî' daha sonra kadılık mesleğine geçerek çeşitli şehirlerde kadılık yapmıştır. Ancak Kahire’nin dışında başka hangi şehirlerde kadılık yaptığı bilinmemektedir. Devrinde şairliğinin yanında ilmi, açık sözlülüğü, nükteleri ve serbest hareketleriyle de tanınan Refî', Sultan II. Mahmud döneminde 1231/1816’da İstanbul’da ölmüştür. Vefatına Şeyhülislam Ârif Hikmet (ö. 1859) “Adni mekân eyledi şâir Refî‘” mısraını tarih düşürmüştür (Ârif Hikmet: vr. 30a).
Refî’in Dîvân ve Nazm-ı Dekâyık (Cân u Cânân) olmak üzere iki eseri vardır.
1. Dîvân: Refî', Dîvân'ında yer alan “Tarih-i tertîb-i eş‘âr” başlıklı manzumesine göre mevcut şiirlerinin üçte ikisini Dîvân'ına almış, üçte birini ise terk etmiştir. Dîvân'ın sadece İstanbul kütüphanelerinde altı nüshası mevcut olup bunlardan İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi. TY., 2924 numarada kayıtlı olanı müellif hattıdır. Refî’in Dîvân'ında Beyazıt nüshasına göre (no: 1574), 12 kaside, 298 gazel, 2 musammat, 3 terkib-bend, 75 rübâî, 12 kıt’a, 19 tarih, olmak üzere 421 şiir mevcuttur. Gazellerden 21’i Farsça, 2’si Çağatayca’dır. Dîvân'da, değişik bilim dallarına ait ıstılahların kullanılması dikkati çeker. Mesela bir gazelinde edebî ıstılahları, bir gazelinde Kâbe ve hacla ilgili terimleri kullanmıştır. Dîvân'da, sadece Türkçe kelimelerden oluşan, "sade Türkî" veya "çıkla Türkî" olarak isimlendirdiği gazellere de rastlanmaktadır. Dîvân'ının tenkitli metni yüksek lisans tezi olarak hazırlanmıştır (Aydemir 1989).
Refî, iyi yetişmiş bilgili bir şairdir. Yetişmesinde Dedesi Lebîb'in ve onun çevresinin büyük katkısı olmuştur. Bir beytinde "Tab‘ıma dinse becâdır zâde-i tab‘-ı Lebîb" (Dîvân: vr.22a) diyerek şairliğini dedesine benzetir. Şiirlerinde devrin çeşitli bilim ve sanat dallarına ait çok sayıda terim yer alır. Farsçayı şiir yazacak kadar iyi bilir. Bâkî, Nef‘î, Nâbî ve Nedîm gibi şairlere yazdığı nazireler bu şairlerden etkilendiğine delil sayılabilir. Devrindeki şairlere de nazireler yazmış hatta bazılarını da hicvetmiştir. Bunlardan biri de tarih manzumeleriyle tanınan Adanalı Surûrî (ö. 1229/1814) (Akün 1979: 250-252), diğeri Hüsn ü Aşk şairi Şeyh Gâlib (ö.121371799)’tir. Refî' bir manzumesinde de (Öztoprak 2000: beyit 2152, 2153) rakiplerinin kendisine sataştıklarını söyler. Refî aynı zamanda iyi bir hattattır. Hattat Âdem’den hüsn-i hat dersi almıştır. Şiirlerini güzel bir hatla yazar onları üzerinde taşıyarak şiirden anlayanlara rastladıkça gösterirmiş.
2. Cân u Cânân: Eserin sonunda yer alan tarih beytine göre mesnevinin ismi Nazm-ı Dekâyık'tır. Bu isim aynı zamanda eserin telif tarihi olan 1205/1790-91’i göstermektedir. Fakat mesnevi, çift kahramanlı aşk mesnevileri gibi Cân u Cânân olarak tanınmıştır. Cân u Cânân’ı bitirdiği sırada Refî' 36 yaşındadır. Dîvân'ını ise iki yıl önce tertip etmiştir. Eserin toplam beş nüshası bilinmektedir. Bunlardan üçü İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesinde (TY. 3015, 4311, 5712), biri Süleymaniye Kütüphanesinde (Esad Efendi Bölümü, nr. 3417), diğeri Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesinde (Hazine Bölümü, nr. 300) bulunmaktadır. Bunlardan İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi TY. 4311 numarada kayıtlı olanı müellif hattıdır. Cân u Cânân'ın tenkitli metni yayımlanmıştır (Öztoprak 2000; Üstüner 2003). Cân u Cânân toplam 2267 beyittir ve hezec bahrinin mef ‘û lü / me fâ ‘i lün / fa ‘û lün kalıbıyla kaleme alınmıştır. Mesnevi nazım şekliyle yazılmış olmakla beraber iki beyitlik bir kıta, bir rubaî, dokuz beyitlik bir gazel, yedi bendlik bir terkib-bend, ve her biri altışar benden meydana gelen dört tardiye esere serpiştirilmiştir.
Cân u Cânân, Şeyh Gâlib’in Hüsn ü Aşk’ına nazire olarak kaleme alınmıştır. Refî', “Sebeb-i tanzim” bölümünde Şeyh Gâlib’in Nâbî’nin Harab-âbâd’ına benzer hoş bir eser yazdığını, nazmının güzelliğinin inkâr edilemeyeceğini ancak onun Nâbî’yi alaya almasının ve azarlamasının uygun olmadığını belirterek tepki göstermiştir. Bununla da kalmamış Nâbî’yi bu kınamadan kurtarmak, Şeyh Gâlib’in eserinin beş beytine bile nazire yazamayacağı iddiasına cevap vermek ve ismini cihanda baki kılmak maksadıyla Cân u Cânân’ı kaleme aldığını belirtmiştir (Öztoprak 2000: beyit 179-181).
Hikâyede mecazî bir aşk konu edilir. Sâlik bir mürşid rehberliğinde yola koyulur. Yoldaki engelleri bir bir aşarak Hakk’a ulaşır ve sonunda her şeyin Hakk'ın mazharı olduğunu, kendi varlığının da Hak’tan başka bir şey olmadığını anlar. Cân u Cânân hikâyesinde de Cân saliktir. Cânân ulaşılması gereken Hak’tır. Hüdâ yol gösterici kâmil bir mürşittir. Salikin yardımcısı Cehd’tir. Cehd yani azim olmayınca insan hiçbir işi başaramaz. Cân u Cânân hikâyesi kuruluşu, ele alınışı bakımından beşerî bir aşk hikâyesine benzer. Mutasavvıflar beşerî aşkı ilahî aşkın ebcedi sayarlar, onu ilahî aşka köprü olarak görürler. Hüsn ü Aşk ve Cân u Cânân hikâyelerinde bir müridin seyr ü süluku beşerî bir aşk hikâyesi aracılığıyla anlatılmıştır (Öztoprak 2000: 50-51).
Eser tasavvufî terimler bakımından oldukça zengindir. Az da olsa ayet ve hadis iktibasları vardır. Atasözleri ve deyimlerle doludur. Örf, adet, inanç ve sosyal hayat unsurları taşır. Zamandan şikâyet vardır. Cân u Cânân, Hüsn ü Aşk'a nazire olarak yazılmakla birlikte, gerek şekil, gerekse konu, gerekse mazmunlar bakımından azımsanamayacak farklılıklara sahiptir. Ancak üslup bakımından Hüsn ü Aşk’ın tesirinden kurtulamamış, kendi edasını, kendi damgasını vuramamıştır. Yeni mazmunlar kullanma, sadelik, ahenk vb. hususlarda ise Hüsn ü Aşk’ın seviyesine ulaşamamıştır.
Kaynakça
Akün, Ömer Faruk (1979). “Surûrî”. İslâm Ansiklopedisi. C. 11. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 250-252.
Ârif Hikmet. Tezkire-i Şuarâ. Millet Kütüphanesi. Ali Emiri Efendi Tarih Bölümü. No. 789. vr.30a-b.
Aydemir, İ. Ahmet (1989). Refî-i Âmidî Divanı. Yüksek Lisans Tezi. Bursa: Uludağ Üniversitesi.
Bilge, Kilisli Rıfat ve İbnülemin Mahmud Kemal İnal (Neşre hzl.) (I.1951; II. 1955). Bağdatlı İsmail Paşa. Hadiyyat al-Ârifîn Asmâ al-Mu’allifîn va Âsâr al-Musannifîn. İstanbul: Maarif Basımevi. II/358.
Fatin (1271). Hâtimetü’l-Eş‘âr. İstanbul.357-58.
Güner, Galip ve Nurhan Güner (hzl.) (2003). Ali Emîrî Efendi Esâmî-i Şuarâ-yı Âmid. Ankara: Anıl Matbaası. 26-27; Ali Emîrî. Esâmî-i Şuarâ-yı Âmidİstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi. TY. 3914.
İpekten, Haluk , Mustafa İsen, Recep Toparlı, Naci Okçu ve Turgut Karabey (hzl.) (1988).Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü. Ankara: KTB Yay.
İstanbul Kütüphaneleri Türkçe Yazma Divanlar Kataloğu (1965-1969). hzl. Komisyon. C. IV. İstanbul.
Refî. Dîvân. İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi. TY. 2924.
Öztoprak, Nihat (hzl.) (2000). Refî-i Âmidî. Cân u Cânân: İnceleme-Hüsn ü Aşk ile Karşılaştırma-Metin. İstanbul: Türk Gev. Yay.
Refî-i Âmidî. Cân u Cânân. İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi. TY. 4311. (Müellif nüshası)
Refî-i Âmidî. Dîvân. Bayezid Devlet Ktp.. Nadir Eserler Bölümü. no. 1574.
Refî-i Âmidî. Dîvân. İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi. TY., 2924.
Silahdar-zâde. Tezkire-i Şuarâ. İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi. TY. 2557.vr.63b.
Üstüner, Kaplan (hzl.) (2003). Refî, Cân u Cânân: İnceleme-Metin. İstanbul: MEB Yay.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: PROF. DR. NİHAT ÖZTOPRAKYayın Tarihi: 28.01.2014Güncelleme Tarihi: 17.11.2020Eserlerinden Örnekler
Cân u Cânân’dan
Sebeb-i Tanzîm-i in Manzûme-i Ra‘nâ
Bir gün bu fakîr çü bülbül-i zâr
Eyyâm-ı bahâra oldı dûçâr
Serdî-i havâ da vardı ammâ
Dil açılamazdı gonca-âsâ
Gönlümden idüp bahârı da‘vet
Derdim ki gideydi bu bürûdet
Ben bunı ider iken tahayyül
Nâgeh dile geldi bî-te’emmül
Bir beyt-i latîf çün gül-i hûb
Hem vasf-ı bahâr idi o mergûb
Germiyyet-i şevki ile ammâ
Açıldı gönül gül-i ter-âsâ
Bir gül ile çün bahâr olmaz
Bir katre mül ile câm tolmaz
Zammm eyledim ana birkaç ebyât
Evsâf-ı bahârı idüp isbât
Ebyât-ı bahârı yapdım ol dem
Bu fikr gönülde oldı müdgam
Ol beytleri gülsitân kılsam
Bir hoşça eser hemân kılsam
Gâhî de okurdum ol kitâbı
Kim söylemiş idi anı Nâbî
Adını komuşdı Hayrâbâd
İtmişdi anı binâ nev-îcâd
Gerçekden o pâk bir eserdir
Munsifler elinde mu‘teberdir
Gerçi biraz anı sâde yapmış
Meydânda lîk gûyı kapmış
Bir zât-ı azîz-i nükte-perver
Yapdı ana bir adîl-i hoşter
Anın dahı nazmı olmaz inkâr
Ammâ bu da ola mı sezâvâr
Nâbîyi idüp o hezl ü tezyîf
İtmiş ana çok kelâm-ı ta‘nîf
Gitmiş çü vefât idüp o merhûm
Merhûm olur mı hîç mercûm
Olsa ne kadar da sâde-güftâr
Fazl-ı mütekaddim olmaz inkâr
Nâbî ile beldemiz yakındır
Birbirine şehrimiz karîndir
Virmiş bana Hak tabî‘at-ı pâk
Râzî ola mı yâ gayret-i hâk
Nâbî’yi halâs idem o taşdan
Hem ana yazam nazîre burdan
Ben de bir eser idüp de inşâ
Nâmım ideyim cihânda ibkâ
Beş beytine bir nazîre söyle
Da‘vâ ile ol dimişdi böyle
Gâhîce gelürdi fikre lâkin
Tanzîri aceb değül mi mümkin
Ortaya idi eğerçi sohbet
Kıldım yalınız fakîr-himmet
Dirsen ki o fıkra anın idi
Ol gevher-i ter o kânın idi
Ol fıkra idi çü mâl-i mîrî
Anı yiye nükte-hâme biri
Aldım çü mukâta‘aydı gûyâ
Nakd-i bedeli bu nazm-ı zîbâ
Zann itme me‘ânîsini çaldım
Vâdîsini lîk ba‘zı aldım
Tâ ola ana nazîre-i tâm
Âsân ola tâ ki anı ilzâm
Bu mertebe nazmı iden inşâ
Bir fıkra da idemez mi peydâ
Da‘vâ-yı suhan degül bu ancak
Kasdım ana bir cevâb yazmak
Ol bâğ ise bu da gülsitândır
Ol yem gibi ise bu da kândır
Ol dürr ise bu dahı güherdir
Zann itme ki bu hacer mederdir
Var bunda dahı nice mezâmîn
Çün la‘l-i bütân hayâl-i rengîn
Var anda olan me‘ânî bunda
Yok bunda olan le‘âlî anda
Var bunda ziyâde tâze mazmûn
Kim her biri hem-çü dürr-i meknûn
Hâtır gönül oldı şi‘rde dûr
Ma‘zûr ola ey azîz ma‘zûr
Şi‘r idi zamânda ayn-ı siklet
İtmez idi kimse hîç rağbet
Hammâl ile hem-ayâr şâ‘ir
Müstaskal idi çü şahs-ı fâcir
Kilk idi çoban kavalı-âsâ
Hem sıyt-ı vebâl-i şi‘r-i ra‘nâ
Bu hâl ile yine kilk-i bî-mağz
Yapdı yine böyle bir eser-nağz
Zann eyleme bunı saçma güftâr
Başdan başa okı bak neler var
Ey hâme senin değül eser hem
Hep avn-ı füyûz-ı Rabb-ı Ekrem
(Öztoprak, Nihat (hzl.) (2000). Refî-i Âmidî. Cân u Cânân: İnceleme-Hüsn ü Aşk ile Karşılaştırma-Metin. İstanbul: Türk Gev. Yayınları. s. 133-136.)
Gazel
Gazel-i Sehl-i Mümteni’ Arabiyye ve Fârisiyye Elfâzdan ‘Ârîdir
Tutdı göñlüm bakışıyla ansız ol gözi ala
Aldı ussum göz göre gizlice dek itdi baña
Kutlu gün togdı başıma yüzini gördüm anıñ
Kara bahtım aydın oldı kavışup bu gün aña
Bu gice ol al yüzlü ile çak gündüze dek
Şenlik itdik biz işit engel hele uykum saña
Beñleriñ yıldız gibi sayup göñül âh itmede
Gün yüzin gice gibi örtdükçe ol saçı kara
Boyuna ok gibi togrı söyledigimçün hemân
Egri bakdı kaygudan bükdi belim ol kaşı ya
Göñlüm ol saçı teline sanki düşdi yitdi âh
Anı bulmaga arar tarar tarakla öyle hâ
Bir kumâşcı güzelin gümrükde dün tutdum Refî’
Bac aldım dudagından bir öpüş sanma caba
(Köksal, M. Fatih (2012). "Türkî-i Basît'in Son Temsilcileri veya Çıkla Türkçenin Diyarbakırlı Sevdalıları". Divan Şiirinin Dili Uluslararası Çalıştayı. 27-28 Nisan 2012. Ankara: AKM.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 28.01.2014Güncelleme Tarihi: 17.11.2020Eserlerinden Örnekler
Cân u Cânân’dan
Sebeb-i Tanzîm-i in Manzûme-i Ra‘nâ
Bir gün bu fakîr çü bülbül-i zâr
Eyyâm-ı bahâra oldı dûçâr
Serdî-i havâ da vardı ammâ
Dil açılamazdı gonca-âsâ
Gönlümden idüp bahârı da‘vet
Derdim ki gideydi bu bürûdet
Ben bunı ider iken tahayyül
Nâgeh dile geldi bî-te’emmül
Bir beyt-i latîf çün gül-i hûb
Hem vasf-ı bahâr idi o mergûb
Germiyyet-i şevki ile ammâ
Açıldı gönül gül-i ter-âsâ
Bir gül ile çün bahâr olmaz
Bir katre mül ile câm tolmaz
Zammm eyledim ana birkaç ebyât
Evsâf-ı bahârı idüp isbât
Ebyât-ı bahârı yapdım ol dem
Bu fikr gönülde oldı müdgam
Ol beytleri gülsitân kılsam
Bir hoşça eser hemân kılsam
Gâhî de okurdum ol kitâbı
Kim söylemiş idi anı Nâbî
Adını komuşdı Hayrâbâd
İtmişdi anı binâ nev-îcâd
Gerçekden o pâk bir eserdir
Munsifler elinde mu‘teberdir
Gerçi biraz anı sâde yapmış
Meydânda lîk gûyı kapmış
Bir zât-ı azîz-i nükte-perver
Yapdı ana bir adîl-i hoşter
Anın dahı nazmı olmaz inkâr
Ammâ bu da ola mı sezâvâr
Nâbîyi idüp o hezl ü tezyîf
İtmiş ana çok kelâm-ı ta‘nîf
Gitmiş çü vefât idüp o merhûm
Merhûm olur mı hîç mercûm
Olsa ne kadar da sâde-güftâr
Fazl-ı mütekaddim olmaz inkâr
Nâbî ile beldemiz yakındır
Birbirine şehrimiz karîndir
Virmiş bana Hak tabî‘at-ı pâk
Râzî ola mı yâ gayret-i hâk
Nâbî’yi halâs idem o taşdan
Hem ana yazam nazîre burdan
Ben de bir eser idüp de inşâ
Nâmım ideyim cihânda ibkâ
Beş beytine bir nazîre söyle
Da‘vâ ile ol dimişdi böyle
Gâhîce gelürdi fikre lâkin
Tanzîri aceb değül mi mümkin
Ortaya idi eğerçi sohbet
Kıldım yalınız fakîr-himmet
Dirsen ki o fıkra anın idi
Ol gevher-i ter o kânın idi
Ol fıkra idi çü mâl-i mîrî
Anı yiye nükte-hâme biri
Aldım çü mukâta‘aydı gûyâ
Nakd-i bedeli bu nazm-ı zîbâ
Zann itme me‘ânîsini çaldım
Vâdîsini lîk ba‘zı aldım
Tâ ola ana nazîre-i tâm
Âsân ola tâ ki anı ilzâm
Bu mertebe nazmı iden inşâ
Bir fıkra da idemez mi peydâ
Da‘vâ-yı suhan degül bu ancak
Kasdım ana bir cevâb yazmak
Ol bâğ ise bu da gülsitândır
Ol yem gibi ise bu da kândır
Ol dürr ise bu dahı güherdir
Zann itme ki bu hacer mederdir
Var bunda dahı nice mezâmîn
Çün la‘l-i bütân hayâl-i rengîn
Var anda olan me‘ânî bunda
Yok bunda olan le‘âlî anda
Var bunda ziyâde tâze mazmûn
Kim her biri hem-çü dürr-i meknûn
Hâtır gönül oldı şi‘rde dûr
Ma‘zûr ola ey azîz ma‘zûr
Şi‘r idi zamânda ayn-ı siklet
İtmez idi kimse hîç rağbet
Hammâl ile hem-ayâr şâ‘ir
Müstaskal idi çü şahs-ı fâcir
Kilk idi çoban kavalı-âsâ
Hem sıyt-ı vebâl-i şi‘r-i ra‘nâ
Bu hâl ile yine kilk-i bî-mağz
Yapdı yine böyle bir eser-nağz
Zann eyleme bunı saçma güftâr
Başdan başa okı bak neler var
Ey hâme senin değül eser hem
Hep avn-ı füyûz-ı Rabb-ı Ekrem
(Öztoprak, Nihat (hzl.) (2000). Refî-i Âmidî. Cân u Cânân: İnceleme-Hüsn ü Aşk ile Karşılaştırma-Metin. İstanbul: Türk Gev. Yayınları. s. 133-136.)
Gazel
Gazel-i Sehl-i Mümteni’ Arabiyye ve Fârisiyye Elfâzdan ‘Ârîdir
Tutdı göñlüm bakışıyla ansız ol gözi ala
Aldı ussum göz göre gizlice dek itdi baña
Kutlu gün togdı başıma yüzini gördüm anıñ
Kara bahtım aydın oldı kavışup bu gün aña
Bu gice ol al yüzlü ile çak gündüze dek
Şenlik itdik biz işit engel hele uykum saña
Beñleriñ yıldız gibi sayup göñül âh itmede
Gün yüzin gice gibi örtdükçe ol saçı kara
Boyuna ok gibi togrı söyledigimçün hemân
Egri bakdı kaygudan bükdi belim ol kaşı ya
Göñlüm ol saçı teline sanki düşdi yitdi âh
Anı bulmaga arar tarar tarakla öyle hâ
Bir kumâşcı güzelin gümrükde dün tutdum Refî’
Bac aldım dudagından bir öpüş sanma caba
(Köksal, M. Fatih (2012). "Türkî-i Basît'in Son Temsilcileri veya Çıkla Türkçenin Diyarbakırlı Sevdalıları". Divan Şiirinin Dili Uluslararası Çalıştayı. 27-28 Nisan 2012. Ankara: AKM.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 17.11.2020Eserlerinden Örnekler
Cân u Cânân’dan
Sebeb-i Tanzîm-i in Manzûme-i Ra‘nâ
Bir gün bu fakîr çü bülbül-i zâr
Eyyâm-ı bahâra oldı dûçâr
Serdî-i havâ da vardı ammâ
Dil açılamazdı gonca-âsâ
Gönlümden idüp bahârı da‘vet
Derdim ki gideydi bu bürûdet
Ben bunı ider iken tahayyül
Nâgeh dile geldi bî-te’emmül
Bir beyt-i latîf çün gül-i hûb
Hem vasf-ı bahâr idi o mergûb
Germiyyet-i şevki ile ammâ
Açıldı gönül gül-i ter-âsâ
Bir gül ile çün bahâr olmaz
Bir katre mül ile câm tolmaz
Zammm eyledim ana birkaç ebyât
Evsâf-ı bahârı idüp isbât
Ebyât-ı bahârı yapdım ol dem
Bu fikr gönülde oldı müdgam
Ol beytleri gülsitân kılsam
Bir hoşça eser hemân kılsam
Gâhî de okurdum ol kitâbı
Kim söylemiş idi anı Nâbî
Adını komuşdı Hayrâbâd
İtmişdi anı binâ nev-îcâd
Gerçekden o pâk bir eserdir
Munsifler elinde mu‘teberdir
Gerçi biraz anı sâde yapmış
Meydânda lîk gûyı kapmış
Bir zât-ı azîz-i nükte-perver
Yapdı ana bir adîl-i hoşter
Anın dahı nazmı olmaz inkâr
Ammâ bu da ola mı sezâvâr
Nâbîyi idüp o hezl ü tezyîf
İtmiş ana çok kelâm-ı ta‘nîf
Gitmiş çü vefât idüp o merhûm
Merhûm olur mı hîç mercûm
Olsa ne kadar da sâde-güftâr
Fazl-ı mütekaddim olmaz inkâr
Nâbî ile beldemiz yakındır
Birbirine şehrimiz karîndir
Virmiş bana Hak tabî‘at-ı pâk
Râzî ola mı yâ gayret-i hâk
Nâbî’yi halâs idem o taşdan
Hem ana yazam nazîre burdan
Ben de bir eser idüp de inşâ
Nâmım ideyim cihânda ibkâ
Beş beytine bir nazîre söyle
Da‘vâ ile ol dimişdi böyle
Gâhîce gelürdi fikre lâkin
Tanzîri aceb değül mi mümkin
Ortaya idi eğerçi sohbet
Kıldım yalınız fakîr-himmet
Dirsen ki o fıkra anın idi
Ol gevher-i ter o kânın idi
Ol fıkra idi çü mâl-i mîrî
Anı yiye nükte-hâme biri
Aldım çü mukâta‘aydı gûyâ
Nakd-i bedeli bu nazm-ı zîbâ
Zann itme me‘ânîsini çaldım
Vâdîsini lîk ba‘zı aldım
Tâ ola ana nazîre-i tâm
Âsân ola tâ ki anı ilzâm
Bu mertebe nazmı iden inşâ
Bir fıkra da idemez mi peydâ
Da‘vâ-yı suhan degül bu ancak
Kasdım ana bir cevâb yazmak
Ol bâğ ise bu da gülsitândır
Ol yem gibi ise bu da kândır
Ol dürr ise bu dahı güherdir
Zann itme ki bu hacer mederdir
Var bunda dahı nice mezâmîn
Çün la‘l-i bütân hayâl-i rengîn
Var anda olan me‘ânî bunda
Yok bunda olan le‘âlî anda
Var bunda ziyâde tâze mazmûn
Kim her biri hem-çü dürr-i meknûn
Hâtır gönül oldı şi‘rde dûr
Ma‘zûr ola ey azîz ma‘zûr
Şi‘r idi zamânda ayn-ı siklet
İtmez idi kimse hîç rağbet
Hammâl ile hem-ayâr şâ‘ir
Müstaskal idi çü şahs-ı fâcir
Kilk idi çoban kavalı-âsâ
Hem sıyt-ı vebâl-i şi‘r-i ra‘nâ
Bu hâl ile yine kilk-i bî-mağz
Yapdı yine böyle bir eser-nağz
Zann eyleme bunı saçma güftâr
Başdan başa okı bak neler var
Ey hâme senin değül eser hem
Hep avn-ı füyûz-ı Rabb-ı Ekrem
(Öztoprak, Nihat (hzl.) (2000). Refî-i Âmidî. Cân u Cânân: İnceleme-Hüsn ü Aşk ile Karşılaştırma-Metin. İstanbul: Türk Gev. Yayınları. s. 133-136.)
Gazel
Gazel-i Sehl-i Mümteni’ Arabiyye ve Fârisiyye Elfâzdan ‘Ârîdir
Tutdı göñlüm bakışıyla ansız ol gözi ala
Aldı ussum göz göre gizlice dek itdi baña
Kutlu gün togdı başıma yüzini gördüm anıñ
Kara bahtım aydın oldı kavışup bu gün aña
Bu gice ol al yüzlü ile çak gündüze dek
Şenlik itdik biz işit engel hele uykum saña
Beñleriñ yıldız gibi sayup göñül âh itmede
Gün yüzin gice gibi örtdükçe ol saçı kara
Boyuna ok gibi togrı söyledigimçün hemân
Egri bakdı kaygudan bükdi belim ol kaşı ya
Göñlüm ol saçı teline sanki düşdi yitdi âh
Anı bulmaga arar tarar tarakla öyle hâ
Bir kumâşcı güzelin gümrükde dün tutdum Refî’
Bac aldım dudagından bir öpüş sanma caba
(Köksal, M. Fatih (2012). "Türkî-i Basît'in Son Temsilcileri veya Çıkla Türkçenin Diyarbakırlı Sevdalıları". Divan Şiirinin Dili Uluslararası Çalıştayı. 27-28 Nisan 2012. Ankara: AKM.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Cân u Cânân’dan
Sebeb-i Tanzîm-i in Manzûme-i Ra‘nâ
Bir gün bu fakîr çü bülbül-i zâr
Eyyâm-ı bahâra oldı dûçâr
Serdî-i havâ da vardı ammâ
Dil açılamazdı gonca-âsâ
Gönlümden idüp bahârı da‘vet
Derdim ki gideydi bu bürûdet
Ben bunı ider iken tahayyül
Nâgeh dile geldi bî-te’emmül
Bir beyt-i latîf çün gül-i hûb
Hem vasf-ı bahâr idi o mergûb
Germiyyet-i şevki ile ammâ
Açıldı gönül gül-i ter-âsâ
Bir gül ile çün bahâr olmaz
Bir katre mül ile câm tolmaz
Zammm eyledim ana birkaç ebyât
Evsâf-ı bahârı idüp isbât
Ebyât-ı bahârı yapdım ol dem
Bu fikr gönülde oldı müdgam
Ol beytleri gülsitân kılsam
Bir hoşça eser hemân kılsam
Gâhî de okurdum ol kitâbı
Kim söylemiş idi anı Nâbî
Adını komuşdı Hayrâbâd
İtmişdi anı binâ nev-îcâd
Gerçekden o pâk bir eserdir
Munsifler elinde mu‘teberdir
Gerçi biraz anı sâde yapmış
Meydânda lîk gûyı kapmış
Bir zât-ı azîz-i nükte-perver
Yapdı ana bir adîl-i hoşter
Anın dahı nazmı olmaz inkâr
Ammâ bu da ola mı sezâvâr
Nâbîyi idüp o hezl ü tezyîf
İtmiş ana çok kelâm-ı ta‘nîf
Gitmiş çü vefât idüp o merhûm
Merhûm olur mı hîç mercûm
Olsa ne kadar da sâde-güftâr
Fazl-ı mütekaddim olmaz inkâr
Nâbî ile beldemiz yakındır
Birbirine şehrimiz karîndir
Virmiş bana Hak tabî‘at-ı pâk
Râzî ola mı yâ gayret-i hâk
Nâbî’yi halâs idem o taşdan
Hem ana yazam nazîre burdan
Ben de bir eser idüp de inşâ
Nâmım ideyim cihânda ibkâ
Beş beytine bir nazîre söyle
Da‘vâ ile ol dimişdi böyle
Gâhîce gelürdi fikre lâkin
Tanzîri aceb değül mi mümkin
Ortaya idi eğerçi sohbet
Kıldım yalınız fakîr-himmet
Dirsen ki o fıkra anın idi
Ol gevher-i ter o kânın idi
Ol fıkra idi çü mâl-i mîrî
Anı yiye nükte-hâme biri
Aldım çü mukâta‘aydı gûyâ
Nakd-i bedeli bu nazm-ı zîbâ
Zann itme me‘ânîsini çaldım
Vâdîsini lîk ba‘zı aldım
Tâ ola ana nazîre-i tâm
Âsân ola tâ ki anı ilzâm
Bu mertebe nazmı iden inşâ
Bir fıkra da idemez mi peydâ
Da‘vâ-yı suhan degül bu ancak
Kasdım ana bir cevâb yazmak
Ol bâğ ise bu da gülsitândır
Ol yem gibi ise bu da kândır
Ol dürr ise bu dahı güherdir
Zann itme ki bu hacer mederdir
Var bunda dahı nice mezâmîn
Çün la‘l-i bütân hayâl-i rengîn
Var anda olan me‘ânî bunda
Yok bunda olan le‘âlî anda
Var bunda ziyâde tâze mazmûn
Kim her biri hem-çü dürr-i meknûn
Hâtır gönül oldı şi‘rde dûr
Ma‘zûr ola ey azîz ma‘zûr
Şi‘r idi zamânda ayn-ı siklet
İtmez idi kimse hîç rağbet
Hammâl ile hem-ayâr şâ‘ir
Müstaskal idi çü şahs-ı fâcir
Kilk idi çoban kavalı-âsâ
Hem sıyt-ı vebâl-i şi‘r-i ra‘nâ
Bu hâl ile yine kilk-i bî-mağz
Yapdı yine böyle bir eser-nağz
Zann eyleme bunı saçma güftâr
Başdan başa okı bak neler var
Ey hâme senin değül eser hem
Hep avn-ı füyûz-ı Rabb-ı Ekrem
(Öztoprak, Nihat (hzl.) (2000). Refî-i Âmidî. Cân u Cânân: İnceleme-Hüsn ü Aşk ile Karşılaştırma-Metin. İstanbul: Türk Gev. Yayınları. s. 133-136.)
Gazel
Gazel-i Sehl-i Mümteni’ Arabiyye ve Fârisiyye Elfâzdan ‘Ârîdir
Tutdı göñlüm bakışıyla ansız ol gözi ala
Aldı ussum göz göre gizlice dek itdi baña
Kutlu gün togdı başıma yüzini gördüm anıñ
Kara bahtım aydın oldı kavışup bu gün aña
Bu gice ol al yüzlü ile çak gündüze dek
Şenlik itdik biz işit engel hele uykum saña
Beñleriñ yıldız gibi sayup göñül âh itmede
Gün yüzin gice gibi örtdükçe ol saçı kara
Boyuna ok gibi togrı söyledigimçün hemân
Egri bakdı kaygudan bükdi belim ol kaşı ya
Göñlüm ol saçı teline sanki düşdi yitdi âh
Anı bulmaga arar tarar tarakla öyle hâ
Bir kumâşcı güzelin gümrükde dün tutdum Refî’
Bac aldım dudagından bir öpüş sanma caba
(Köksal, M. Fatih (2012). "Türkî-i Basît'in Son Temsilcileri veya Çıkla Türkçenin Diyarbakırlı Sevdalıları". Divan Şiirinin Dili Uluslararası Çalıştayı. 27-28 Nisan 2012. Ankara: AKM.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | ŞERÎFÎ, Şerif Çelebi | d. ? - ö. 1523-24 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | HUMÂRÎ, Humârî Çelebi | d. 1523-24 - ö. 1591-92 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | İSMET, Diyarbakırlı | d. ? - ö. 1857 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | REMZÎ, Remzî Mehmed Efendi | d. 1756-57 - ö. 1812-13 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | FERRÎ, Mehmed Efendi | d. 1756 - ö. 1805 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | YEKSÂN, Mahmûd Efendi | d. 1756-59? - ö. 1813-14\'ten sonra | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | ÂMÂ GARÎBÎ, Yusuf Garîbî Efendi | d. 1755-56 - ö. 1816-17 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | MÜLHEM, Derviş Mülhem Efendi | d. ? - ö. 1816-17 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | HÂMİD, Nuh Beyzâde Enderunlu Mehmed Tayfur Hâmid Bey | d. ? - ö. 1816-17 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | KABÛLÎ, Gedizli | d. 1523? - ö. 1591/92 | Meslek | Görüntüle |
11 | MÎRÎ, Emrullah | d. ? - ö. 1560 | Meslek | Görüntüle |
12 | NÂMÎ, Ahmed | d. 1600 - ö. 1673 | Meslek | Görüntüle |
13 | LEBÎB, Abdullah Paşa-zâde Sâdık Efendi | d. 1747-48 - ö. 1812-13 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | EMÎN, Emîn Mehmed Efendi | d. ? - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | ANKÂ, Emîr Süleyman | d. ? - ö. 1810 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | ITRÎ, Buhûrî-zâde Mustafa | d. 1633? - ö. 1711 | Madde Adı | Görüntüle |
17 | ŞEKÎBÎ, Mehmed Şekibî Çelebi | d. ? - ö. 1665-66 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | BAHÂYÎ, Bahâeddîn-zâde Abdullâh Bahâyî Efendi | d. ? - ö. 1587 | Madde Adı | Görüntüle |