REFÎ'-İ ÂMİDÎ

(d. 1169/1756 - ö. 1231/1816)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 18. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Adı Muhammed, mahlası “yüksek, yüce” anlamlarında Refî'dir. Muhtemelen Hz. Peygamber'in torunu Hz. Hüseyin’in soyundan geldiği için “Seyyid Muhammed Refî”, Diyarbakırlı olduğu için “Refî'-i Âmidî”, perişan kıyafetli, deli dolu davranışlı olduğu için de “Deli Refî” diye de anılan şair, 4 Şaban 1169 (4 Mayıs 1756)’da Diyarbakır’da doğdu (Ârif Hikmet: vr.30b). Bağdatlı İsmail Paşa, Hediyyetü’l-Ârifîn adlı eserinde, Refî’in babasının adının Abdullah olduğunu kaydeder (K. Rifat Bilge ve İnal 1951: II/358). Kaynaklarda daha ziyade dedesi Seyyid Abdulgafûr Lebîb Efendi’den söz edilir. Refî' henüz 13 yaşındayken 1182/1768-69’da vefat eden dedesi Lebîb de, Diyarbakır’da 20 yıl müftülük yapmış bir âlim ve divan sahibi bir şairdir (Fatîn 1271: 357-358; Silahdârzâde: vr. 63b). Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü’nde yanlışlıkla Lebîb Efendi Refî’in babası olarak kaydedilmiştir (İpekten vd. 1988: 376). Refî‘-i Âmidî, Sultan I. Abdulhamid (1774-1789) devrinde 1200/1786’da otuz yaşlarında İstanbul’a gelmiş ve Diyarbakır valiliği yaptığı sırada tanıştığı Sadrazam Yusuf Ziya Paşa'ya kasideler sunmuştur. İstanbul’da ne kadar kaldığı bilinmeyen Refî' daha sonra kadılık mesleğine geçerek çeşitli şehirlerde kadılık yapmıştır. Ancak Kahire’nin dışında başka hangi şehirlerde kadılık yaptığı bilinmemektedir. Devrinde şairliğinin yanında ilmi, açık sözlülüğü, nükteleri ve serbest hareketleriyle de tanınan Refî', Sultan II. Mahmud döneminde 1231/1816’da İstanbul’da ölmüştür. Vefatına Şeyhülislam Ârif Hikmet (ö. 1859) “Adni mekân eyledi şâir Refî‘” mısraını tarih düşürmüştür (Ârif Hikmet: vr. 30a).

Refî’in Dîvân ve Nazm-ı Dekâyık (Cân u Cânân) olmak üzere iki eseri vardır.

1. Dîvân: Refî', Dîvân'ında yer alan “Tarih-i tertîb-i eş‘âr” başlıklı manzumesine göre mevcut şiirlerinin üçte ikisini Dîvân'ına almış, üçte birini ise terk etmiştir. Dîvân'ın  sadece İstanbul kütüphanelerinde altı nüshası mevcut olup bunlardan İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi. TY., 2924 numarada kayıtlı olanı müellif hattıdır. Refî’in Dîvân'ında Beyazıt nüshasına göre (no: 1574), 12 kaside, 298 gazel, 2 musammat, 3 terkib-bend, 75 rübâî, 12 kıt’a, 19 tarih, olmak üzere 421 şiir mevcuttur. Gazellerden 21’i Farsça, 2’si Çağatayca’dır. Dîvân'da, değişik bilim dallarına ait ıstılahların kullanılması dikkati çeker. Mesela bir gazelinde edebî ıstılahları, bir gazelinde Kâbe ve hacla ilgili terimleri kullanmıştır. Dîvân'da, sadece Türkçe kelimelerden oluşan, "sade Türkî" veya "çıkla Türkî" olarak isimlendirdiği gazellere de rastlanmaktadır. Dîvân'ının tenkitli metni yüksek lisans tezi olarak hazırlanmıştır (Aydemir 1989).

Refî, iyi yetişmiş bilgili bir şairdir. Yetişmesinde Dedesi Lebîb'in ve onun çevresinin büyük katkısı olmuştur. Bir beytinde "Tab‘ıma dinse becâdır zâde-i tab‘-ı Lebîb" (Dîvân: vr.22a) diyerek şairliğini dedesine benzetir. Şiirlerinde devrin çeşitli bilim ve sanat dallarına ait çok sayıda terim yer alır. Farsçayı şiir yazacak kadar iyi bilir. Bâkî, Nef‘î, Nâbî ve Nedîm gibi şairlere yazdığı nazireler bu şairlerden etkilendiğine delil sayılabilir. Devrindeki şairlere de nazireler yazmış hatta bazılarını da hicvetmiştir. Bunlardan biri de tarih manzumeleriyle tanınan Adanalı Surûrî (ö. 1229/1814) (Akün 1979: 250-252), diğeri Hüsn ü Aşk şairi Şeyh Gâlib (ö.121371799)’tir. Refî' bir manzumesinde de (Öztoprak 2000: beyit 2152, 2153) rakiplerinin kendisine sataştıklarını söyler. Refî aynı zamanda iyi bir hattattır. Hattat Âdem’den hüsn-i hat dersi almıştır. Şiirlerini güzel bir hatla yazar onları üzerinde taşıyarak şiirden anlayanlara rastladıkça gösterirmiş.

2. Cân u Cânân:  Eserin sonunda yer alan tarih beytine göre mesnevinin ismi Nazm-ı Dekâyık'tır. Bu isim aynı zamanda eserin telif tarihi olan 1205/1790-91’i göstermektedir. Fakat mesnevi, çift kahramanlı aşk mesnevileri gibi Cân u Cânân olarak tanınmıştır. Cân u Cânân’ı bitirdiği sırada Refî' 36 yaşındadır. Dîvân'ını ise iki yıl önce tertip etmiştir. Eserin toplam beş nüshası bilinmektedir. Bunlardan üçü İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesinde (TY. 3015, 4311, 5712), biri Süleymaniye Kütüphanesinde (Esad Efendi Bölümü, nr. 3417), diğeri Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesinde (Hazine Bölümü, nr. 300) bulunmaktadır. Bunlardan İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi TY. 4311 numarada kayıtlı olanı müellif hattıdır. Cân u Cânân'ın tenkitli metni yayımlanmıştır (Öztoprak 2000; Üstüner 2003). Cân u Cânân toplam 2267 beyittir ve hezec bahrinin mef ‘û lü / me fâ ‘i lün / fa ‘û lün kalıbıyla kaleme alınmıştır. Mesnevi nazım şekliyle yazılmış olmakla beraber iki beyitlik bir kıta, bir rubaî, dokuz beyitlik bir gazel, yedi bendlik bir terkib-bend, ve her biri altışar benden meydana gelen dört tardiye esere serpiştirilmiştir.

Cân u Cânân,  Şeyh Gâlib’in Hüsn ü Aşk’ına nazire olarak kaleme alınmıştır. Refî', “Sebeb-i tanzim” bölümünde Şeyh Gâlib’in Nâbî’nin Harab-âbâd’ına benzer hoş bir eser yazdığını, nazmının güzelliğinin inkâr edilemeyeceğini ancak onun Nâbî’yi alaya almasının ve azarlamasının uygun olmadığını belirterek tepki göstermiştir. Bununla da kalmamış Nâbî’yi bu kınamadan kurtarmak, Şeyh Gâlib’in eserinin beş beytine bile nazire yazamayacağı iddiasına cevap vermek ve ismini cihanda baki kılmak maksadıyla Cân u Cânân’ı kaleme aldığını belirtmiştir (Öztoprak 2000: beyit 179-181).

Hikâyede mecazî bir aşk konu edilir. Sâlik bir mürşid rehberliğinde yola koyulur. Yoldaki engelleri bir bir aşarak Hakk’a ulaşır ve sonunda her şeyin Hakk'ın mazharı olduğunu, kendi varlığının da Hak’tan başka bir şey olmadığını anlar. Cân u Cânân hikâyesinde de Cân saliktir. Cânân ulaşılması gereken Hak’tır. Hüdâ yol gösterici kâmil bir mürşittir. Salikin yardımcısı Cehd’tir. Cehd yani azim olmayınca insan hiçbir işi başaramaz. Cân u Cânân hikâyesi kuruluşu, ele alınışı bakımından beşerî bir aşk hikâyesine benzer. Mutasavvıflar beşerî aşkı ilahî aşkın ebcedi sayarlar, onu ilahî aşka köprü olarak görürler. Hüsn ü Aşk ve Cân u Cânân hikâyelerinde bir müridin seyr ü süluku beşerî bir aşk hikâyesi aracılığıyla anlatılmıştır (Öztoprak 2000: 50-51).

Eser tasavvufî terimler bakımından oldukça zengindir. Az da olsa ayet ve hadis iktibasları vardır. Atasözleri ve deyimlerle doludur. Örf, adet, inanç ve sosyal hayat unsurları taşır. Zamandan şikâyet vardır. Cân u CânânHüsn ü Aşk'a nazire olarak yazılmakla birlikte, gerek şekil, gerekse konu, gerekse mazmunlar bakımından azımsanamayacak farklılıklara sahiptir. Ancak üslup bakımından Hüsn ü Aşk’ın tesirinden kurtulamamış, kendi edasını, kendi damgasını vuramamıştır. Yeni mazmunlar kullanma, sadelik, ahenk vb. hususlarda ise Hüsn ü Aşk’ın seviyesine ulaşamamıştır.

 

Kaynakça

Akün, Ömer Faruk (1979). “Surûrî”. İslâm Ansiklopedisi. C. 11. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 250-252.

Ârif Hikmet. Tezkire-i Şuarâ. Millet Kütüphanesi. Ali Emiri Efendi Tarih Bölümü. No. 789. vr.30a-b.

Aydemir, İ. Ahmet (1989). Refî-i Âmidî Divanı. Yüksek Lisans Tezi. Bursa: Uludağ Üniversitesi.

Bilge, Kilisli Rıfat ve İbnülemin Mahmud Kemal İnal (Neşre hzl.) (I.1951; II. 1955). Bağdatlı İsmail Paşa. Hadiyyat al-Ârifîn Asmâ al-Mu’allifîn va Âsâr al-Musannifîn. İstanbul: Maarif Basımevi. II/358.

Fatin (1271). Hâtimetü’l-Eş‘âr. İstanbul.357-58.

Güner, Galip ve Nurhan Güner (hzl.) (2003). Ali Emîrî Efendi Esâmî-i Şuarâ-yı Âmid. Ankara: Anıl Matbaası. 26-27; Ali Emîrî.   Esâmî-i Şuarâ-yı Âmidİstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi. TY. 3914.

İpekten, Haluk , Mustafa İsen, Recep Toparlı, Naci Okçu ve Turgut Karabey (hzl.) (1988).Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü. Ankara: KTB Yay.

İstanbul Kütüphaneleri Türkçe Yazma Divanlar Kataloğu (1965-1969). hzl. Komisyon. C. IV. İstanbul.

Refî. Dîvân. İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi. TY. 2924.

Öztoprak, Nihat (hzl.) (2000). Refî-i Âmidî. Cân u Cânân: İnceleme-Hüsn ü Aşk ile Karşılaştırma-Metin. İstanbul: Türk Gev. Yay.

Refî-i Âmidî. Cân u Cânân. İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi. TY. 4311. (Müellif nüshası)

Refî-i Âmidî. Dîvân. Bayezid Devlet Ktp.. Nadir Eserler Bölümü. no. 1574.

Refî-i Âmidî. Dîvân. İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi. TY., 2924.

Silahdar-zâde. Tezkire-i Şuarâ. İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi. TY. 2557.vr.63b.

Üstüner, Kaplan (hzl.) (2003). Refî, Cân u Cânân: İnceleme-Metin. İstanbul: MEB Yay.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: PROF. DR. NİHAT ÖZTOPRAK
Yayın Tarihi: 28.01.2014
Güncelleme Tarihi: 17.11.2020

Eserlerinden Örnekler

Cân u Cânân’dan

Sebeb-i Tanzîm-i in Manzûme-i Ra‘nâ

Bir gün bu fakîr çü bülbül-i zâr

Eyyâm-ı bahâra oldı dûçâr

Serdî-i havâ da vardı ammâ

Dil açılamazdı gonca-âsâ

Gönlümden idüp bahârı da‘vet

Derdim ki gideydi bu bürûdet

Ben bunı ider iken tahayyül

Nâgeh dile geldi bî-te’emmül

Bir beyt-i latîf çün gül-i hûb

Hem vasf-ı bahâr idi o mergûb

Germiyyet-i şevki ile ammâ

Açıldı gönül gül-i ter-âsâ

Bir gül ile çün bahâr olmaz

Bir katre mül ile câm tolmaz

Zammm eyledim ana birkaç ebyât

Evsâf-ı bahârı idüp isbât

Ebyât-ı bahârı yapdım ol dem

Bu fikr gönülde oldı müdgam

Ol beytleri gülsitân kılsam

Bir hoşça eser hemân kılsam

Gâhî de okurdum ol kitâbı

Kim söylemiş idi anı Nâbî

Adını komuşdı Hayrâbâd

İtmişdi anı binâ nev-îcâd

Gerçekden o pâk bir eserdir

Munsifler elinde mu‘teberdir

Gerçi biraz anı sâde yapmış

Meydânda lîk gûyı kapmış

Bir zât-ı azîz-i nükte-perver

Yapdı ana bir adîl-i hoşter

Anın dahı nazmı olmaz inkâr

Ammâ bu da ola mı sezâvâr

Nâbîyi idüp o hezl ü tezyîf

İtmiş ana çok kelâm-ı ta‘nîf

Gitmiş çü vefât idüp o merhûm

Merhûm olur mı hîç mercûm

Olsa ne kadar da sâde-güftâr

Fazl-ı mütekaddim olmaz inkâr

Nâbî ile beldemiz yakındır

Birbirine şehrimiz karîndir

Virmiş bana Hak tabî‘at-ı pâk

Râzî ola mı yâ gayret-i hâk

Nâbî’yi halâs idem o taşdan

Hem ana yazam nazîre burdan

Ben de bir eser idüp de inşâ

Nâmım ideyim cihânda ibkâ

Beş beytine bir nazîre söyle

Da‘vâ ile ol dimişdi böyle

Gâhîce gelürdi fikre lâkin

Tanzîri aceb değül mi mümkin

Ortaya idi eğerçi sohbet

Kıldım yalınız fakîr-himmet

Dirsen ki o fıkra anın idi

Ol gevher-i ter o kânın idi

Ol fıkra idi çü mâl-i mîrî

Anı yiye nükte-hâme biri

Aldım çü mukâta‘aydı gûyâ

Nakd-i bedeli bu nazm-ı zîbâ

Zann itme me‘ânîsini çaldım

Vâdîsini lîk ba‘zı aldım

Tâ ola ana nazîre-i tâm

Âsân ola tâ ki anı ilzâm

Bu mertebe nazmı iden inşâ

Bir fıkra da idemez mi peydâ

Da‘vâ-yı suhan degül bu ancak

Kasdım ana bir cevâb yazmak

Ol bâğ ise bu da gülsitândır

Ol yem gibi ise bu da kândır

Ol dürr ise bu dahı güherdir

Zann itme ki bu hacer mederdir

 Var bunda dahı nice mezâmîn

Çün la‘l-i bütân hayâl-i rengîn

Var anda olan me‘ânî bunda

Yok bunda olan le‘âlî anda

Var bunda ziyâde tâze mazmûn

Kim her biri hem-çü dürr-i meknûn

Hâtır gönül oldı şi‘rde dûr

Ma‘zûr ola ey azîz ma‘zûr

Şi‘r idi zamânda ayn-ı siklet

İtmez idi kimse hîç rağbet

Hammâl ile hem-ayâr şâ‘ir

Müstaskal idi çü şahs-ı fâcir

Kilk idi çoban kavalı-âsâ

Hem sıyt-ı vebâl-i şi‘r-i ra‘nâ

Bu hâl ile yine kilk-i bî-mağz

Yapdı yine böyle bir eser-nağz

Zann eyleme bunı saçma güftâr

Başdan başa okı bak neler var

Ey hâme senin değül eser hem

Hep avn-ı füyûz-ı Rabb-ı Ekrem

(Öztoprak, Nihat (hzl.) (2000). Refî-i Âmidî. Cân u Cânân: İnceleme-Hüsn ü Aşk ile Karşılaştırma-Metin. İstanbul: Türk Gev. Yayınları. s. 133-136.)

Gazel

Gazel-i Sehl-i Mümteni’ Arabiyye ve Fârisiyye Elfâzdan ‘Ârîdir

Tutdı göñlüm bakışıyla ansız ol gözi ala

Aldı ussum göz göre gizlice dek itdi baña

 

Kutlu gün togdı başıma yüzini gördüm anıñ

Kara bahtım aydın oldı kavışup bu gün aña

Bu gice ol al yüzlü ile çak gündüze dek

Şenlik itdik biz işit engel hele uykum saña

 

Beñleriñ yıldız gibi sayup göñül âh itmede

Gün yüzin gice gibi örtdükçe ol saçı kara

 

Boyuna ok gibi togrı söyledigimçün hemân

Egri bakdı kaygudan bükdi belim ol kaşı ya

 

Göñlüm ol saçı teline sanki düşdi yitdi âh

Anı bulmaga arar tarar tarakla öyle hâ

 

Bir kumâşcı güzelin gümrükde dün tutdum Refî’

Bac aldım dudagından bir öpüş sanma caba

(Köksal, M. Fatih (2012). "Türkî-i Basît'in Son Temsilcileri veya Çıkla Türkçenin Diyarbakırlı Sevdalıları". Divan Şiirinin Dili Uluslararası Çalıştayı. 27-28 Nisan 2012. Ankara: AKM.)


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1RESMÎ, Açıkbaş Mahmud Efendid. 1601 - ö. 1666Doğum YeriGörüntüle
2Kemal Varold. 29 Eylül 1977 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
3MEHMED ŞÜKRÜd. ? - ö. 19. yy.Doğum YeriGörüntüle
4CELÂL, Seyyid Ali Celâleddîn Paşad. 1756 - ö. 1822Doğum YılıGörüntüle
5YEKSÂN, Mahmûd Efendid. 1756-59? - ö. 1813-14\'ten sonraDoğum YılıGörüntüle
6FERRÎ, Mehmed Efendid. 1756 - ö. 1805Doğum YılıGörüntüle
7ÂMÂ GARÎBÎ, Yusuf Garîbî Efendid. 1755-56 - ö. 1816-17Ölüm YılıGörüntüle
8HASRETÎ, Hasretî Çelebid. 1776-77 - ö. 1816 başlarıÖlüm YılıGörüntüle
9HÂMİD, Nuh Beyzâde Enderunlu Mehmed Tayfur Hâmid Beyd. ? - ö. 1816-17Ölüm YılıGörüntüle
10MOLLA MÂSÛM, Mehmed Mâsûm Efendid. ? - ö. 1601MeslekGörüntüle
11PÎRÎ-ZÂDE, Mehmed Sâhib Efendid. 1674 - ö. 1749MeslekGörüntüle
12Dülbend-zâde/Tülbendci-zâde, Mehmed Efendid. ? - ö. ?MeslekGörüntüle
13REMZÎ, Osman Remzî Efendid. ? - ö. 1724-25Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
14HİLMÎ, Abdullâhd. ? - ö. 1757Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
15VÂSIF, Ahmed Vâsıf Efendid. 1738-39 - ö. 1807Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
16NASÎBÎ, Şeyh Tâhir Deded. ? - ö. 1834Madde AdıGörüntüle
17ÖMER BEY, Hayâlî-zâde Ömer Beyd. ? - ö. 1595Madde AdıGörüntüle
18HÜSEYİN, Hüseyin Beyd. ? - ö. ?Madde AdıGörüntüle