Madde Detay
HÜDÂYÎ, Ahî-zâde Hüseyin Efendi
(d. 980/1572 - ö. 1043/1634)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 17. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Hüdâyî'nin asıl adı Hüseyin'dir. II. Selim döneminin kazaskerlerinden Ahi-zâde Mehmed Efendi'nin oğlu, ilmiye sınıfına mensup olan ve kadılık görevinde bulunan Nurullah Efendi'nin torunudur. Hüdâyî, 980/1572 yılının Eylül'ünde İstanbul'da doğdu. Belirli bir yaşa geldikten sonra babasının gözetiminde ilk eğitimine başladı. Yetenekli bir genç olması nedeniyle Hoca Sadeddin Efendi'nin ders halkasında yer aldı. Onun denetimi altında eğitimini tamamladı. 966/1588 yılında Hoca Sadeddin Efendi'den mülazemet aldı. 998/1589-90 yılında ilk kez Papazoğlu Medresesi'nde müderrisliğe başladı. Bir yıl sonra bu görevinden ayrıldı. Sırasıyla Osman Paşa, İsmihan Sultan, Sahn-ı Seman Medreseleri'nde müderrislik yaptı. 1010/1601 yılının Mayıs'ında Şehzade, 1011/1602 yılında Süleymaniye Medresesi'nde müderrislik görevini yürüttü. Bir yıl sonra Süleymaniye Darü'l-Hadis'inde ve peşinden de Mehmed Han Medreseleri'nde görev yaptı. 1013/1604 yılında Muzaffer Efendi yerine Bursa medresesi müderrisliğine atandı. Bir yıl sonra bu görevden ayrıldı. Bir kaç ay sonra İstanbul kadılığı göreviyle şereflendi. Bu görevde ancak bir yıl kalabildi. Azledildi. İkinci kez İstanbul kadılığı görevini yürütmeye başlayan Hüdâyî, bu görevinden ikinci kez azledildi. 1020/1611 yılında Anadolu Kazaskerliği görevine getirildi Bir müddet sonra azledilen ve uzlet köşesine çekilen Hüdâyi’ye Rodosçuk arpalık olarak verildi. 1023/1614 yılında Azmî-zade yerine üçüncü kez İstanbul kadısı oldu, peşinden de emekliye ayrıldı.
1024/1615 yılında emekliliği iptal edildi. Galata arpalığı kendisine verildi. Bir yıl sonra ikinci kez Anadolu Kazaskerliğine atandı. 1627/1618 yılında Prevadi arpalığı ile emekli oldu. 1032/1622 yılında Rumeli Kazaskerliğine atandı. Azledildi ise de, azilden sonra 1036/1626 yılının Haziran'ında ikinci kez Rumeli Kazaskeri oldu. 1039/1629 yılında tenzilirütbe ile Gelibolu Mutasarrıflığı. 1041/1631 Temmuz'unda üçüncü kez Rumeli Kazaskerliği görevim üstlendi. Yeniçeri ve sipahilerin isyanları sonucu Hafız Ahmed Paşa öldürüldü. Yahya Efendi'nin azliyle Hüdayi Hüseyin Efendi Şeyhülislamlık makamına getirildi.
Şeyhülislam Hüseyin Efendi'nin oğlu olan Seyyid Mehmed'in İstanbul kadısı olduğu günlerde yaşanan bir olaydan dolayı Şeyhî Efendi ile aralarında kırgınlık olur. Bazıları bu kırgınlığın ve soğukluğun giderilmesi için bir ziyafet tertip ederek her iki tarafı bir araya getirirler. Şeyhi efendinin tertiplemiş olduğu ikinci bir ziyafette Şeyhülislam Hüseyin Efendi onun oğlu ve ulemadan bir kaç kişi davet edilir. Bu toplantı henüz dağılmadan İznik yoluyla Bursa'ya gitmekte olan IV. Murad'ın sorgusuz sualsiz İznik kadısını astırdığı haberi gelir. Şeyhülislamın düşmanları bu fırsatı kaçırmazlar. Ulemanın IV. Murad'ı hal ile yeni cülus hazırlığı içinde olduğunu yayarlar. Valide Sultanı da tahrik ederek Şeyhülislam'ın ulema ile ittifak halinde olduğuna inandırırlar. Düşmanlarının ürettiği fitnelerden haberi olmayan Şeyhülislam Hüseyin Efendi, İznik Kadısı'nın astırılmasını hoş karşılamadığı için bir mektup yazarak Valide Sultan'a gönderir. Bu mektubunda, Osmanlı Sultanlarının ulemayı öldürmediklerini, onlara iyi davrandıklanın, ulemanın da padişahların duacısı olduklarını belirtir, özellikle bu konuyla ilgili olarak Vadile Sultan'ın padişaha öğüt ve nasihatte bulunmasını rica eder. Tahriklere kapılan Valide Sultan, Şeyhülislam'ın mektubuyla birlikte ortada dolaşan dedikoduları padişaha iletir. Bu durumdan haberdar edilen IV. Murad, Bursa'ya gitmekten vaz geçerek acele İstanbul'a döner. Hüseyin Efendi'yi ve oğlu Seyyid Mehmed Çelebi'yi görevlerinden azleder. Hüseyin Efendi'yi bir gemiye, oğlunu başka bir gemiye bindirerek Kıbrıs'a sürgün eder. Şeyh Sinan Köyü'nde bulunan Yahya Efendi'ye haber gönderilir. Yahya Efendi, Şeyhülislamlığa atanır.
Denizin dalgalı olması nedeniyle fazla yol alamayan Şeyhülislam Hüseyin Efendi yakalanarak Rumeli yakasına çıkarıldı. Sahilden olayı izlemekte olan padişah, Bostancıbaşı'yı yanına çağırarak ona "tiz katleyle" emrini verdi. "Ferman padişahımındır" karşılığını veren Bostancıbaşı, Hüseyin Efendi'yi bir saman arabasına bindirdi. Ayastefanos'u geçerek Klariye (Filorya) semtine vardılar. Bir yeniçeri menziline indirilmekte olan Hüseyin Efendi, bu durumu metanetle karşıladı. Abdest alarak namazını eda etti. Vasiyyetini bildirdi. Bostancıların attığı kementle boğduruldu. Kabrinin belirsiz olması için sahile defnedildi. Medresesi civarına hazırlatmış olduğu kabri boş kaldı. Hüseyin Efendinin düşmanlarının IV. Murad'ı iyice öfkelendirdikleri, padişahın da daha önceleri öldürülen Hâfız Ahmed Paşa'nın, Musa Çelebi'nin, Hasan Halife'nin, Defterdar Mustafa Paşa'nın intikamım almak, kendisini göstermek için böyle bir fırsatı değerlendirmek istediği sezilmektedir. Hüseyin Efendi'nin, şehzadelerin öldürülmeyeceği konusunda yeniçerilere kefil olmasının da bu konuda etkisi olduğu belirtilmektedir. Bazı kaynaklar şairin 1043/1633-34 yılında öldürüldüğünü, bazıları ise aynı yıl görevinden azledildiğini bildirmektedirler. Abdülkadir Altunsu, "Bostancıbaşı 07.01.1634 tarihinde akşam üzeri Şeyhulislam'ı evinden alıp kayığa bindirerek Kıbrıs'a doğru gönderdi" şeklindeki açıklamasıyla bu konuya ışık tutmaktadır.
Hüdayi, siyasî olayların yoğun olduğu dönemde görevler üstlenmiştir. Bu görevlerle kendisini ispat etmeye çalışırken zararından da kurtulamamıştır. İlmiye sınıfına uygulanan en ağır ceza sürgün iken, IV. Murad bu geleneği bozmuş, Hüdayi haksız yere öldürülmüştür. IV. Murad'ın tütün ve kahve konusunda açtığı savaşta Kadı-zade'nin ve ona intisap edenlerin olağanüstü gayretleri görülür. Bunlar, bu olayı sürekli körüklemeye başlarlar. Şeyhülislam Hüdayî Hüseyin Efendiler ne kadar,
Halkı men eylemeden sana ne girer ne çıkar /Vâizâ yoksa duhân ile kıyamet mi kopar
beytiyle bu olayı fazla körüklememek, üzerinde bu kadar durmamak gerektiğini belirtiyorsa da başarılı olamaz.
Padişah meclisinde itibar kazanan Kadı-zâdeliler bu konuda padişahı tahrik etmeye devam ettiler. Sigara ve kahvenin yasaklanmasıyla ilgili kesin bir emir olmasa bile "zamanın padişahına muhalefet ederek yasaklamaya uymayanların katilleri vaciptir" şeklinde fetvalar verildi. Şeyhülislam, her ne kadar bu olayın içinde yer almamak istediyse de, kendisini bir türlü koruyamadı. "Müftü Hüseyin Efendi de kılıç korkusundan padişahın isteğine muvafık fetvalar verdi... Bugünden sonra, tütün içilmesin' diye ferman sudur buldu."
Alim ve şair bir zat olan Hüseyin Efendi'nin Hüdayî mahlası ile yazdığı şiirleri günümüze kadar gelmektedir. Süleymaniye Kütüphanesi (Esad Efendi, Nu. 3398) kayıtlı bulunan mecmuadaki iki gazeli, Vasfi Mahir Kocatürk'ün Tekke Şiiri Antolojisi adlı eserinde bir ilahisi, tezkirelerde ve diğer kaynaklarda beyitleri bulunmaktadır.
Kaynakça
Altunsu, Abdulkadir (1972). Osmanlı Şeyhülislamları. Ankara. 64-65.
Bursalı Mehmed Tâhir (1333-42). Osmanlı Müellifleri. C. II. İstanbul: Matbaa-ı Amire. 141.
Çabuk, Vahid (1989). Solakzade Tarihi. C.2. Ankara: KB Yay. 534,628.
Faik Reşat (1312). Eslâf. C.2. İstanbul.156.
İpşirli, Mehmet (1988). "Ahizâde Hüseyin Efendi". İslâm Ansiklopedisi. C.1. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 548.
Katip Çelebi. Fezleke. Selimiye Yazma Eser Kütüphanesi. Nu: 22 Sel 4770. II/161.
Mehmed Süreyya (1308-15/ 1890-97). Sicill-i Osmânî. C.II. İstanbul: Matbaa-i Âmire. 190.
M. Şemseddin Sami (1996). Kâmûsü'l-Alam. C. III. İstanbul: Kaşgar Neşriyat. 1955.
Müstakîm-zâde Süleymân Sadeddin (1978). Devhatü’l-Meşayih: Osmanlı Şeyhülislâmlarının Biyografileri. İstanbul: Çağrı Yay. 49.
Nâimâ. Naima Tarihi. C. III. 182-186.
Özcan, Abdulkadir (hzl.) (1989). Şeyhî Mehmed Efendi, Şakâ’ik-i Nu’mâniyye ve Zeyilleri “Şakâyık-ı Nev’i-zâde”. İstanbul: Çağrı Yay. 756.
Sungurhan, Aysun (hzl.) (2009). Beyanî-Tezkiretü’ş-Şuara. ekitap.kulturturizm.gov.tr. 102b.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı (1998). Osmanlı Devletinde İlmiye Teşkilatı. Ankara: TTK Yay. 223.
Zavotçu, Gencay (hzl.)(2009). Rıza Tezkiresi, (İncelenme-Metin). İstanbul: Sahaflar Kitap Sarayı. 105.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: PROF. DR. İSMAİL HAKKI AKSOYAKYayın Tarihi: 16.02.2015Güncelleme Tarihi: 10.12.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Âstânında görüp bunca sehâ vü keremi
Yaraşur şâh-ı Acem olsa gulâm-ı acemi
Şimdi tutar eli görür gözüsün sana felek
Sundu âyine-i İskender ile câm-ı Cem'i
Ne vücûd ile gelir tığına karşı a'dâ
Gözlesün kaçmağa şimden geru mülk-i ademi
Cân verir mürdeye enfâs-ı mesih-i la'lin
Hasta-diller demidir andan umarlarsa emi
Kıl Hudâyî kuluna gûşe-i çeşm ile nazar
Husrevâ âleme tebdil ola tâ kim elemi
***
Seyl-i sirişk akar nice demdir kesilmedi
Müjgânlarıla sedd ide gördüm yenilmedi
Şîrîn lebine nahl-i kaddine erişmez el
Bâlâda oldugundan o meyve kesilmedi
Tîşeyle Kûh-ken dil ü kûha tokundu lîk
Kendü başına tokunacagını bilmedi
Bir gece var mı hâlimi yanmaga tîri-i âh
Mânend-i şem'i varup önüne dikilmedi
El çek Hüdayî pâye-i vasl-ı nigârdan
Sana Cenâb-ı Hak'dan o devlet verilmedi
İlâhi
Cümle eşyâ uykusundan uyandı
Uyan, hey gözlerim, gafletden uyan!
Zikr ü tesbihünü kana boyandı...
Uyan, hey gözlerim, gafletden uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim, uyan!
Seller cuş eyleyüp bulanıp çağlar,
Cennet misâl olmuş bahçeler bağlar,
Seherde bülbüller âedip ağlar...
Uyan, hey gözlerim, gafletden uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim, uyan!
Dosttan gel olduğun haber almışlar,
Şükûfe meclis-i bezme gelmişler,
Güller ele zerrîn kadeh almışlar...
Uyan, hey gözlerim, gafletden uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim, uyan!
Nedir bu şöhret ü nedir bu izzet?
Nedir bu işret ü nedir bu lezzet?
Aç gözünü, kopısardır kıyâmet...
Uyan, hey gözlerim, gafletden uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim, uyan!
Hüdâyî! Bilirsin fânî cihânı,
Bâd üzre imiş esk'âşiyânı,
İrişir her bahârın bir hazânı...
Uyan, hey gözlerim, gafletten uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim, uyan!
Beyitler
Şâyed vefâ ide deyu ol yâr-ı pür cefâ
Sabreyler idim eylese ömrüm eğer vefâ
Göklere irdi figânım dahi rahm itmez o mâh
Yerde kalmaz ehl-i derdin itdüğü feryâd ü âh
Lûtf u ihsâmna mikdâr ideyin dersen şehâ
Katı çok ummaz dil-i bîçâre mikdârun bilür
Ahım yeli cihânı ider durmayup güzer
Dolâb-ı eşkim o sanemin yoluna döner
Gerçi zahm-i tîri ol kaşı kemâmn tendedir
Yarası uşşâk-ı nâlânm bilinmez kandedir
Uşşakı görse yolda nazar eylemez o yâr
Demez ki yoluma gelür ol şûh-ı şîve-kâr
Zülfünle ânzın göreli dilberâ senin
Bir yçrde itmez oldu dil-i mübtelâ karar
Saldım bu zevrak-ı dili deryâ-yı aşka ben
Girdâb-ı gamda kaldı gönül nice rûzigâr
Öykünürmüş kadd-i bâlâsına yârin şimşâd
Hüneri var ise hasmıyla berâber gelsün
Ben öldüm kaldı gönlüm sende dâğ-ı firkatin tende
Zarûrî ayrılık düşdü senin sende benim bende
Vuslata yâr rıza vermez ise olma melûl
Durma ey âşık-ı şûrîde hemân üstüne ol
Dedim olsun yoluna pâdişehim câme-i ten
Eskiyüpdür dedi gülüp naz ile ol gonca-dehen
Kenâr-ı cüda mey nûş eyledik bir iki âvâre
Anı kec-bîn olanlar çok görüp aks itdiler yâre
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 16.02.2015Güncelleme Tarihi: 10.12.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Âstânında görüp bunca sehâ vü keremi
Yaraşur şâh-ı Acem olsa gulâm-ı acemi
Şimdi tutar eli görür gözüsün sana felek
Sundu âyine-i İskender ile câm-ı Cem'i
Ne vücûd ile gelir tığına karşı a'dâ
Gözlesün kaçmağa şimden geru mülk-i ademi
Cân verir mürdeye enfâs-ı mesih-i la'lin
Hasta-diller demidir andan umarlarsa emi
Kıl Hudâyî kuluna gûşe-i çeşm ile nazar
Husrevâ âleme tebdil ola tâ kim elemi
***
Seyl-i sirişk akar nice demdir kesilmedi
Müjgânlarıla sedd ide gördüm yenilmedi
Şîrîn lebine nahl-i kaddine erişmez el
Bâlâda oldugundan o meyve kesilmedi
Tîşeyle Kûh-ken dil ü kûha tokundu lîk
Kendü başına tokunacagını bilmedi
Bir gece var mı hâlimi yanmaga tîri-i âh
Mânend-i şem'i varup önüne dikilmedi
El çek Hüdayî pâye-i vasl-ı nigârdan
Sana Cenâb-ı Hak'dan o devlet verilmedi
İlâhi
Cümle eşyâ uykusundan uyandı
Uyan, hey gözlerim, gafletden uyan!
Zikr ü tesbihünü kana boyandı...
Uyan, hey gözlerim, gafletden uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim, uyan!
Seller cuş eyleyüp bulanıp çağlar,
Cennet misâl olmuş bahçeler bağlar,
Seherde bülbüller âedip ağlar...
Uyan, hey gözlerim, gafletden uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim, uyan!
Dosttan gel olduğun haber almışlar,
Şükûfe meclis-i bezme gelmişler,
Güller ele zerrîn kadeh almışlar...
Uyan, hey gözlerim, gafletden uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim, uyan!
Nedir bu şöhret ü nedir bu izzet?
Nedir bu işret ü nedir bu lezzet?
Aç gözünü, kopısardır kıyâmet...
Uyan, hey gözlerim, gafletden uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim, uyan!
Hüdâyî! Bilirsin fânî cihânı,
Bâd üzre imiş esk'âşiyânı,
İrişir her bahârın bir hazânı...
Uyan, hey gözlerim, gafletten uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim, uyan!
Beyitler
Şâyed vefâ ide deyu ol yâr-ı pür cefâ
Sabreyler idim eylese ömrüm eğer vefâ
Göklere irdi figânım dahi rahm itmez o mâh
Yerde kalmaz ehl-i derdin itdüğü feryâd ü âh
Lûtf u ihsâmna mikdâr ideyin dersen şehâ
Katı çok ummaz dil-i bîçâre mikdârun bilür
Ahım yeli cihânı ider durmayup güzer
Dolâb-ı eşkim o sanemin yoluna döner
Gerçi zahm-i tîri ol kaşı kemâmn tendedir
Yarası uşşâk-ı nâlânm bilinmez kandedir
Uşşakı görse yolda nazar eylemez o yâr
Demez ki yoluma gelür ol şûh-ı şîve-kâr
Zülfünle ânzın göreli dilberâ senin
Bir yçrde itmez oldu dil-i mübtelâ karar
Saldım bu zevrak-ı dili deryâ-yı aşka ben
Girdâb-ı gamda kaldı gönül nice rûzigâr
Öykünürmüş kadd-i bâlâsına yârin şimşâd
Hüneri var ise hasmıyla berâber gelsün
Ben öldüm kaldı gönlüm sende dâğ-ı firkatin tende
Zarûrî ayrılık düşdü senin sende benim bende
Vuslata yâr rıza vermez ise olma melûl
Durma ey âşık-ı şûrîde hemân üstüne ol
Dedim olsun yoluna pâdişehim câme-i ten
Eskiyüpdür dedi gülüp naz ile ol gonca-dehen
Kenâr-ı cüda mey nûş eyledik bir iki âvâre
Anı kec-bîn olanlar çok görüp aks itdiler yâre
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 10.12.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Âstânında görüp bunca sehâ vü keremi
Yaraşur şâh-ı Acem olsa gulâm-ı acemi
Şimdi tutar eli görür gözüsün sana felek
Sundu âyine-i İskender ile câm-ı Cem'i
Ne vücûd ile gelir tığına karşı a'dâ
Gözlesün kaçmağa şimden geru mülk-i ademi
Cân verir mürdeye enfâs-ı mesih-i la'lin
Hasta-diller demidir andan umarlarsa emi
Kıl Hudâyî kuluna gûşe-i çeşm ile nazar
Husrevâ âleme tebdil ola tâ kim elemi
***
Seyl-i sirişk akar nice demdir kesilmedi
Müjgânlarıla sedd ide gördüm yenilmedi
Şîrîn lebine nahl-i kaddine erişmez el
Bâlâda oldugundan o meyve kesilmedi
Tîşeyle Kûh-ken dil ü kûha tokundu lîk
Kendü başına tokunacagını bilmedi
Bir gece var mı hâlimi yanmaga tîri-i âh
Mânend-i şem'i varup önüne dikilmedi
El çek Hüdayî pâye-i vasl-ı nigârdan
Sana Cenâb-ı Hak'dan o devlet verilmedi
İlâhi
Cümle eşyâ uykusundan uyandı
Uyan, hey gözlerim, gafletden uyan!
Zikr ü tesbihünü kana boyandı...
Uyan, hey gözlerim, gafletden uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim, uyan!
Seller cuş eyleyüp bulanıp çağlar,
Cennet misâl olmuş bahçeler bağlar,
Seherde bülbüller âedip ağlar...
Uyan, hey gözlerim, gafletden uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim, uyan!
Dosttan gel olduğun haber almışlar,
Şükûfe meclis-i bezme gelmişler,
Güller ele zerrîn kadeh almışlar...
Uyan, hey gözlerim, gafletden uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim, uyan!
Nedir bu şöhret ü nedir bu izzet?
Nedir bu işret ü nedir bu lezzet?
Aç gözünü, kopısardır kıyâmet...
Uyan, hey gözlerim, gafletden uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim, uyan!
Hüdâyî! Bilirsin fânî cihânı,
Bâd üzre imiş esk'âşiyânı,
İrişir her bahârın bir hazânı...
Uyan, hey gözlerim, gafletten uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim, uyan!
Beyitler
Şâyed vefâ ide deyu ol yâr-ı pür cefâ
Sabreyler idim eylese ömrüm eğer vefâ
Göklere irdi figânım dahi rahm itmez o mâh
Yerde kalmaz ehl-i derdin itdüğü feryâd ü âh
Lûtf u ihsâmna mikdâr ideyin dersen şehâ
Katı çok ummaz dil-i bîçâre mikdârun bilür
Ahım yeli cihânı ider durmayup güzer
Dolâb-ı eşkim o sanemin yoluna döner
Gerçi zahm-i tîri ol kaşı kemâmn tendedir
Yarası uşşâk-ı nâlânm bilinmez kandedir
Uşşakı görse yolda nazar eylemez o yâr
Demez ki yoluma gelür ol şûh-ı şîve-kâr
Zülfünle ânzın göreli dilberâ senin
Bir yçrde itmez oldu dil-i mübtelâ karar
Saldım bu zevrak-ı dili deryâ-yı aşka ben
Girdâb-ı gamda kaldı gönül nice rûzigâr
Öykünürmüş kadd-i bâlâsına yârin şimşâd
Hüneri var ise hasmıyla berâber gelsün
Ben öldüm kaldı gönlüm sende dâğ-ı firkatin tende
Zarûrî ayrılık düşdü senin sende benim bende
Vuslata yâr rıza vermez ise olma melûl
Durma ey âşık-ı şûrîde hemân üstüne ol
Dedim olsun yoluna pâdişehim câme-i ten
Eskiyüpdür dedi gülüp naz ile ol gonca-dehen
Kenâr-ı cüda mey nûş eyledik bir iki âvâre
Anı kec-bîn olanlar çok görüp aks itdiler yâre
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Gazel
Âstânında görüp bunca sehâ vü keremi
Yaraşur şâh-ı Acem olsa gulâm-ı acemi
Şimdi tutar eli görür gözüsün sana felek
Sundu âyine-i İskender ile câm-ı Cem'i
Ne vücûd ile gelir tığına karşı a'dâ
Gözlesün kaçmağa şimden geru mülk-i ademi
Cân verir mürdeye enfâs-ı mesih-i la'lin
Hasta-diller demidir andan umarlarsa emi
Kıl Hudâyî kuluna gûşe-i çeşm ile nazar
Husrevâ âleme tebdil ola tâ kim elemi
***
Seyl-i sirişk akar nice demdir kesilmedi
Müjgânlarıla sedd ide gördüm yenilmedi
Şîrîn lebine nahl-i kaddine erişmez el
Bâlâda oldugundan o meyve kesilmedi
Tîşeyle Kûh-ken dil ü kûha tokundu lîk
Kendü başına tokunacagını bilmedi
Bir gece var mı hâlimi yanmaga tîri-i âh
Mânend-i şem'i varup önüne dikilmedi
El çek Hüdayî pâye-i vasl-ı nigârdan
Sana Cenâb-ı Hak'dan o devlet verilmedi
İlâhi
Cümle eşyâ uykusundan uyandı
Uyan, hey gözlerim, gafletden uyan!
Zikr ü tesbihünü kana boyandı...
Uyan, hey gözlerim, gafletden uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim, uyan!
Seller cuş eyleyüp bulanıp çağlar,
Cennet misâl olmuş bahçeler bağlar,
Seherde bülbüller âedip ağlar...
Uyan, hey gözlerim, gafletden uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim, uyan!
Dosttan gel olduğun haber almışlar,
Şükûfe meclis-i bezme gelmişler,
Güller ele zerrîn kadeh almışlar...
Uyan, hey gözlerim, gafletden uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim, uyan!
Nedir bu şöhret ü nedir bu izzet?
Nedir bu işret ü nedir bu lezzet?
Aç gözünü, kopısardır kıyâmet...
Uyan, hey gözlerim, gafletden uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim, uyan!
Hüdâyî! Bilirsin fânî cihânı,
Bâd üzre imiş esk'âşiyânı,
İrişir her bahârın bir hazânı...
Uyan, hey gözlerim, gafletten uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim, uyan!
Beyitler
Şâyed vefâ ide deyu ol yâr-ı pür cefâ
Sabreyler idim eylese ömrüm eğer vefâ
Göklere irdi figânım dahi rahm itmez o mâh
Yerde kalmaz ehl-i derdin itdüğü feryâd ü âh
Lûtf u ihsâmna mikdâr ideyin dersen şehâ
Katı çok ummaz dil-i bîçâre mikdârun bilür
Ahım yeli cihânı ider durmayup güzer
Dolâb-ı eşkim o sanemin yoluna döner
Gerçi zahm-i tîri ol kaşı kemâmn tendedir
Yarası uşşâk-ı nâlânm bilinmez kandedir
Uşşakı görse yolda nazar eylemez o yâr
Demez ki yoluma gelür ol şûh-ı şîve-kâr
Zülfünle ânzın göreli dilberâ senin
Bir yçrde itmez oldu dil-i mübtelâ karar
Saldım bu zevrak-ı dili deryâ-yı aşka ben
Girdâb-ı gamda kaldı gönül nice rûzigâr
Öykünürmüş kadd-i bâlâsına yârin şimşâd
Hüneri var ise hasmıyla berâber gelsün
Ben öldüm kaldı gönlüm sende dâğ-ı firkatin tende
Zarûrî ayrılık düşdü senin sende benim bende
Vuslata yâr rıza vermez ise olma melûl
Durma ey âşık-ı şûrîde hemân üstüne ol
Dedim olsun yoluna pâdişehim câme-i ten
Eskiyüpdür dedi gülüp naz ile ol gonca-dehen
Kenâr-ı cüda mey nûş eyledik bir iki âvâre
Anı kec-bîn olanlar çok görüp aks itdiler yâre
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | NÛRÎ, Halil Nûrî Bey | d. ? - ö. 1799 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | ELİF EFENDİ, Mehmed | d. 1850 - ö. 1927 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | Mine Soysal | d. 1959 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | RİYÂZÎ, Mehmed Riyâzî Efendi | d. 1572 - ö. 1644 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | NÂDİRÎ, Abdülganî-zâde Mehmed Nâdir Efendi | d. 1572 - ö. 17. 02. 1626 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | KADRÎ, Suûdî-zâde Seyyid Abdülkadir Efendi b. Mîr Hasan-zâde Suûdî Mehmed Efendi | d. 1572 - ö. 1596 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | KÂBİLÎ, Yâverî-zâde Mehmed | d. ? - ö. Mart-Nisan 1635 veya Temmuz-Ağustos 1634 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | HASÎBÎ, Ahî-zâde Seyyid Muhammed Efendi | d. ? - ö. 1634 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | NAZMÎ, Ali Çelebi-zâde/Çivi-zâde/Şerife-zâde Seyyid Ali Nazmî Efendi | d. ? - ö. Ocak 1634 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | AHMED YAHYA Yahya/Ahmed/Mahdûm, Debbağ-zâde Ahmed Yahya Efendi b. Şeyhülislâm Debbağ-zâde Mehmed Efendi b. Debbağ Şeyh Mahmud Efendi b. Ahmed Efendi | d. 3 Ocak 1676 - ö. 17 Aralık 1700 | Meslek | Görüntüle |
11 | MUHTÂR, Ahmed Muhtar Efendi, Molla Bey | d. 1807 - ö. 1882 | Meslek | Görüntüle |
12 | ES'AD, Ebû İshâk-zâde Mehmed Es'ad Efendi | d. Eylül-Ekim 1685 - ö. 10 Ağustos 1753 | Meslek | Görüntüle |
13 | RÜSÛHÎ, Şeyh İsmail Rüsûhî Efendi | d. ? - ö. 1631 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | ZUHÛRÎ, Kara Çelebi-zâde Mehmed Zuhûrî Efendi | d. 1562-63 - ö. 14 Haziran 1633 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | SELÂMÎ, İsmail Selâmî Çelebi | d. ? - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | RÜŞDÎ, Ahmed Rüşdî Efendi | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
17 | SIRRÎ, Muharrem Hilmi Kösetürkmen | d. 1878 - ö. 1964 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | FETHÎ, Fethullah Çelebi | d. ? - ö. 1694-95 | Madde Adı | Görüntüle |