Madde Detay
FATÎN, Dâvud
(d. 1229/1814 - ö. 1283/1866)
divan şairi, tezkire yazarı
(Divan/Yazılı Edebiyat / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
1229/1814’te Drama’da doğdu. Asıl adı Dâvud’dur. Babası Drama ayanından Hacı Hâlid Bey’dir. Fatîn, ayrıca Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın damadı Mehmed Hüsrev Bey’in de yeğenidir. İlk öğrenimini Drama’da gördükten sonra 1243/1827-28’de yetişmek üzere amcası Mehmed Hüsrev Bey’in yanına Kahire’ye gönderildi. Burada tahsilini ilerleterek şiir yazma çalışmalarına başladı. Bulak Matbaası musahhihi Kandiyeli Sâlih Râcih Efendi’nin yardımları Fatîn’in edebî kişiliğinin gelişimine büyük katkı sağladı. 1249/1834’te amcasının vefatı üzerine üç yıl daha Mısır’da kaldıktan sonra İstanbul’a döndü ve devlet hizmetine girdi. “Fatîn’in devlet hizmetine girmesi zor olmadı. Dergah-ı âlî kapıcıbaşılarından Halil İbrahim Ağa’nın torunu olması sebebiyle önce Divan-ı Hümayun kalemine alındı. Yazıda gösterdiği kabiliyet ve zekası sayesinde kısa bir müddet sonra, buranın gözde ve liyakat isteyen bir şubesi olan Mühimme kalemine geçerek mühimmenüvisân sıfatına yükseldi. O zamanlar Bâbıali kalem hayatının geleneğine uyularak kendisine Fatîn mahlası verildi. Bundan böyle adı yerine kabiliyet ve zekası dolayısıyla kendisi için uygun görülen, Türk edebiyatında da tek kalan Fatîn mahlası ile şöhret buldu.” (Akün 1995: 256). Fatîn’e ait bir tarih manzumesinden onun, zamanın maarif dünyasının ünlü ismi, Mekteb-i Adliye hocası, sonraları Dârü’l-maarif Rüşdiyesinde Namık Kemal’in de kendisine öğrenci olduğu Hoca Şakir’den çok şey öğrendiği anlaşılmaktadır. Fatîn Efendi mühimmenüvisânlık görevinden sonra kabiliyeti sayesinde Mektûbî-i Sadâret-i Âlî Kalemine girdi. 1264/1848’e kadar burada çalıştıktan sonra bilinmeyen bir nedenle buradan ayrılmak zorunda kaldı. Fatîn daha sonra Ticaret-hâne-i Âmire İ‘lâmât Odasına devam etti ve ömrünün sonuna kadar bu görevini sürdürdü. Dîvân’ında yer alan bir tarih manzumesinden Fatîn Efendi’nin eşinin adının Sâniye Hanım olduğu ve 1282/1866’da vefat ettiği ayrıca Dîvân’ın başındaki hâl tercümesinden ve sonundaki takrizlerden Dîvân’ını düzenleyip bastıran Râsim adlı bir oğlunun bulunduğu anlaşılmaktadır. Fatîn, Tezkire-i Hâtimetü’l-Eş‘ar adlı eserini 1269/1853’te tamamladığında bu çalışmadan dolayı râbia rütbesiyle mükafatlandırıldı. Bu arada yeni şiirler kaleme almaya da devam etti. Ancak Dîvân’ını bastıramadan ve Tezkire’sinin çok istediği yeni baskısını gerçekleştiremeden 8 Safer 1283/22 Haziran 1866’da göğüs darlığından vefat etti ve Anadolu Hisarı’nda Göksu Deresine bakan kabristana defnedildi.
Eserleri şunlardır:
1. Dîvân: Matbu bir Dîvân’dır. Fatîn Efendi’nin ölümünden beş yıl sonra oğlu Râsim Efendi tarafından 1288/1871’de bastırılmıştır. Bununla ilgili olarak Dîvân’ın sonunda Senîh Efendi, Râşid Efendi ve Âgah Efendi tarafından yazılmış üç adet tarih manzumesi bulunmaktadır. Dîvân’da 7 kaside, 167 gazel, 2 müstezad, 243 tarih, 14 şarkı, 1 murabba, 1 muhammes, 1 tahmis, 1 mesnevi, 18 kıt‘a, 2 nazm, 1 lügaz, 21 beyit ve 2 mısra olmak üzere 14 ayrı nazım şekliyle yazılmış toplam 481 manzume bulunmaktadır.
2. Hâtimetü’l-Eş‘âr: Fatîn’e asıl şöhretini kazandıran eseridir. Çevreden gelen teklif üzerine Safâyî’nin 1720’de bitirmiş olduğu şuara tezkiresine ve Sâlim’in 1721’de bitirmiş olduğu tezkiresine zeyl olarak yazılmıştır. 1269/1853’te tamamlanmıştır ve daha basılmadan önce görenlerde büyük ilgi ve takdir uyandırmıştır. Her ne kadar Mehmed Tevfîk’in Kâfile-i Şu‘arâ’sı ve İbnü’l-Emin Mahmud Kemal İnal’ın Son Asır Türk Şairleri Fatîn’in tezkiresinden sonra yazılmışlarsa da Kâfile-i Şu‘arâ yarım kalmıştır ve Son Asır Türk Şairleri de modern biyografi ve edebiyat tarihi yazıcılığına daha yakındır. Bu nedenle Fatîn Efendi’nin Hâtimetü’l-Eş‘âr’ı klasik tezkirecilik anlayışının bütün özelliklerini yansıtması yönüyle son örnek olarak kabul edilebilir. Hâtimetü’l-Eş‘âr’da diğer tezkirelerden farklı olarak şiir örnekleri şairlerin hayatlarından önce verilmiş ve mahlaslar değil, isimler dikkate alınmıştır. Fatîn, tezkiresine aldığı şairlerin hemen hepsinin doğum yıllarını tespit etmiş ayrıca birçoğunun ay ve gününü de belirtmiştir. Doğdukları yer, baba adları, memuriyetleri ve hayatlarındaki değişiklikleri tarihleriyle birlikte kaydetmiştir. Fatîn’in bazen ayı ve günü ile verdiği doğum ve ölüm tarihlerinden bir kısmı yalnız onda olup başka tezkire ve hal tercümesi eserlerinde görülmez. Diğer tezkire yazarlarının aksine Fatîn, şairlerin edebî yönden başarılarını dikkate almamış, tek manzumesini hatta beytini görebildiklerine dahi eserinde yer vermiştir. Fatîn, tezkiresini yazarken eserine alacağı şairlerden kendi hayatlarıyla ilgili gazeteye ilan vererek anket yoluyla bilgi toplamış, ölmüş veya imparatorluğun uzak köşelerinde yaşayan şairler hakkında onları tanıyanlardan bilgi almıştır. Çağdaşları dışında eski şairler hakkında tarih kitapları ile Devhatü’l-Meşâyih, Tuhfetü’l-Hattatîn gibi hal tercümesi kaynaklarından başka divanlar ve eski şiir mecmualarından, tarih manzumelerinden faydalanmıştır. Ancak bu konuda fazla titiz davranmamıştır. Çağdaşları dışındaki şairler hakkında verdiği bilgilerde hatalar bulunmaktadır. Nitekim Fatîn’in kendisi de eserindeki eksiklikleri ve kusurları fark etmiş olmalı ki okunaksız taşbaskısı yerine gözden geçirilmiş matbaa dizgisiyle bir baskı yapma ihtiyacı duyar ve Hâtimetü’l-Eş‘âr’ın basılmasından kısa bir süre sonra 1273/1857 tarihli Cerîde-i Havadis’te Fatîn, tezkiresinin yeniden basılacağını haber verir. Tezkirede yer alanlardan hayatlarındaki değişiklikleri haber vermelerini, var olan hataları düzeltmelerini, tezkirede bulunmayaların da hayatları hakkında bilgi ve şiir örnekleri göndermelerini ister. Ancak bu teşebbüs sonuçsuz kalır. Yedi sene sonra Şinasi tarafından yine aynı girişimde bulunulur. Öteki gibi bu girişimin de sonuçsuz kaldığı sanılmıştır. Ancak tezkirenin baş tarafından elli iki sayfalık bir kısmının baskısının yapıldığı Ömer Faruk Akün tarafından ortaya çıkarılmıştır. Şinasi’nin bu yeni baskısında ifade gereksiz süslerden arındırılmış, değerlendirmelerdeki mübalağalar kaldırılmış, bazı şiir örnekleri değiştirilmiş ve tezkireye yeni isimler eklenmiştir.
Fatîn Efendi devrinde oldukça şöhret bulmuş ve edebiyat dünyasının önde gelen isimleri arasında yer almıştır. Bursalı Mehmed Tâhir, Fatîn’in orta halli bir şair olduğunu (Tatcı, Kurnaz 2000: 373), Ömer Faruk Akün de onun bir şair olarak orta seviyeyi bile güçlükle bulabildiğini ancak bazı şiirlerinde ustaca söyleyişler görüldüğünü ve bazı gazellerinde varlık gösterebildiğini söyler (1995: 257). İbnü’l-Emin Mahmud Kemal İnal ise Fatîn'in neredeyse ortalamanın bile altında bir şair olduğunu, tezkiresinin az da olsa bir fayda sağlayacağını, bununla birlikte Fatîn Dîvânı’nda hoş beyitlerin de olduğunu ifade eder (Cunbur 1999: 568). “Bestelenmiş bazı şarkıları da olan Fatîn, düşürdüğü ve Dîvân’ında en fazla yer tutan tarih manzumeleriyle devrinin aktüalitesini kollamıştır. Bu tarih manzumeleri onun adını, yaşadığı çağın gündeminde tutar. Bunların yanında bazı manzumeleri de memuriyet çevresinden akisler taşımaktadır. Tarih manzumeleri ve kıtaları Fatîn’in aynı zamanda mizaha olan eğilimini de aksettirmektedir. Fatîn’in şiir faaliyetinde dost çevresinden şairlere nazireler söylemesi önde bir yer tutar. Geçmişteki üstatlardan ziyade çağdaşı şairlere nazireler yazmaya değer vermiştir. Senîh, Fehîm, Lebîb, Fehmî, Kanlıcalı Nihad, Kâzım Paşa, İsmail Paşazâde Hakkı, Ziya Paşa, Cerîde-i Havadis muharriri Âlî Bey ve Şeyhülislâm Ârif Hikmet gibi o devrin isim sahibi şairlerine olan çeşitli ve bazıları ile de karşılıklı nazireleri, üstat saydığı Senîh ve Ziyâ Paşa ile müşterek gazelleriyle adını zamanının edebiyat aktüalitesi içinde canlı tutmayı bilmiştir. 19. asrın ilk yarısında divan şiirinin, klasik mükemmeliyetin dışında başka şeyler arayan çözülüş çağının bir şairi olan Fatîn, sade külfetsiz söyleyişler yanında Sünbülzâde Vehbî, Enderunlu Fâzıl ve Vâsıf’ta olduğu gibi zaman zaman yerliliğe yönelmiş, alışılmamış redifler peşinde yenilik aramıştır. Bulduğu redifler çok defa şiirindeki aleladeliği örten sürükleyici bir tesir yaratır.” (Akün 1995: 257).
Kaynakça
Akün, Ömer Faruk (1995). “Fatîn Efendi”. İslam Ansiklopedisi. C.12. İstanbul: TDV Yay.
Cunbur, Müjgan (hzl.) (1999). İbnü’l-Emin Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri. C. I. Ankara: AKM Yay.
Çiftçi, Ömer (1996). Fatîn Davud, Hatîmetü’l-Eşâr. Yüksek Lisans Tezi. Malatya: İnönü Üniversitesi.
Erdoğan, Mehtap (2007). Fatîn Divanı. İstanbul: Kitabevi Yay.
Fatîn Dâvud (1271). Hâtimetü’l-Eş‘âr. İstanbul: İstihkâm Alayları Litografya Destgâhı.
İpekten, Haluk (1991). Türk Edebiyatının Kaynaklarından Şu‘arâ Tezkireleri. Erzurum.
İsen, Mustafa vd. (2002). Şair Tezkireleri. Ankara: Grafiker Yay.
Kurnaz, Cemal ve Mustafa Tatcı (hzl.) (2001). Mehmed Nâ’il Tuman, Tuhfe-i N’a’ilî Divan Şairlerinin Muhtasar Biyografileri. C.II. Ankara: Bizim Büro Basımevi.
Kurnaz, Cemal ve Mustafa Tatçı (2000). Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri. C. II. Ankara: Bizim Büro Basımevi.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DOÇ. DR. MEHTAP ERDOĞANYayın Tarihi: 24.02.2014Güncelleme Tarihi: 02.12.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Herkese hâlince bir ihsân olur âlem bu yâ
Dâ’imâ giryân iken handân olur âlem bu yâ
Şâdına nâ-şâdına bakma cihânın zevke bak
Gâh vasl-ı yâr geh hicrân olur âlem bu yâ
Ol tabîb-i nâza söyle derdini ey derd-mend
Belki birgün derdine dermân olur âlem bu yâ
Leyli-i zülf-i nigâra bağlanan ehl-i hıred
Kıssa-i Mecnûn gibi destân olur âlem bu yâ
Âhımı ol şûh-ı gaddâr almasun söyle Fatîn
İncinür birgün o da giryân olur ‘âlem bu yâ
Târîh
Cihânın varlığı yâhû degildir kimseye bâkî
İbâdetle itâ‘atde bulun olma tegâfülde
Gülistân-ı cihânda bunca demlerdir figân eyler
Aceb bûy-ı vefâ bulmuş mıdır sor bülbüle gülde
İki mahdûmını bir bir Hasan Ağa’nın âlemden
Felek nâ-bûd itdi mâderi kaldı tahayyülde
Hemân yirmi sekiz yaşında gitdi dâr-ı ukbâya
Nasîbi yok imiş bî-çârenin hân-ı teselsülde
Ricâl-i gaybdan gûş eyledim târîh-i menkûtın
“Azîmet eyledi Ahmed Efendî gencken hulda” (1281)
(Erdoğan, Mehtap (2007). Fatîn Divanı. İstanbul: Kitabevi Yay. 61, 112, 218.)
Hâtimetü’l-Eş‘âr’dan
Gazel-i Mühmel
Mâ’ilim ol turre-i tarrâra âh
Âhdır kârım dem-â-dem âh âh
Andırır mâhı o dil-dârım hele
Hâle-i kâkül olur ana güvâh
Elde mül gelse o gül serdir mahal
Sâha-i dil de ana ârâm-gâh
Vaslına âmâdedir her dem gönül
Hem-demim hem olmasa ger sedd-i râh
Anladım her gördigi dil-dâdedir
Âtıfâ âlûde gönlüm âh âh
Nâzım-ı müşârün-ileyh Ahmed Âtıf Beg Der-Sa‘âdet’de bin iki yüz tokuz târîhinde kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olup on üç sene mikdârı mektûbî-i vekâlet-penâhî otasına müdâvemetle ilm-i kitâbetde der-kâr olan mahâreti iktizâsınca ota-i mezbûr ser-halîfeligine ve üç sene zarfında sadâret-i uzmâ mektûbçılığına ve üç sene mürûrında küçük tezkirecilik me’mûriyyetine ve üç sene tamâmında ol vaktin ta‘bîrâtı üzere mansûre mektûbçılığına ve üç sene tekmîlinde bir mâh mikdârı takvîm-hâne-i âmire nezâretine ve ba‘dehû meclis-i vâlâ-yı ahkâm-ı adliyye başkitâbetine ve muahharan meclis-i mezkûr a‘zâsı sınfına bi’l-ilhâk üç sene mürûrında bâ-rütbe-i ûlâ tersâne-i âmire müsteşârlığına ve bir sene tamâmında iki mâh müddet ticâret müsteşârlığına revnak-tırâz-ı âtıfet buyurılup tanzimât-ı hayriyye usûl-i mehâsin-şümûlini tesviye ve icrâ eylemek üzere iki yüz elli yedi senesi Kütahya defter-dârlığına me’mûren cânib-i merkûma azîmet ve bir sene ikâmetden sonra Der-Sa‘âdet’e avdet eyleyüp o aralık Anatolı defter-dârlığına ve üç sene mürûrında masraf nezâretine revnak-efzâ olmuş iken birkaç mâh nâ-mizâc olarak îrâd-ı hayâtı masraf-ı memâta vefâ itmeyüp iki yüz altmış üç senesi şehr-i muharreminde vefât eylemişdir. Müşârün-ileyh Çâvûş-zâde dinmekle arîf bir şâ‘ir-i zarîf olup sehâ-yı tab‘ı mânend-i Hâtem meşhûr-ı âlem ve şi‘r ü inşâsı müsellem-i ashâb-ı nazm u kalemdir.
(Fatîn Dâvud (1271). Hâtimetü’l-Eş‘âr. İstanbul: İstihkâm Alayları Litografya Destgâhı. 270-271.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 24.02.2014Güncelleme Tarihi: 02.12.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Herkese hâlince bir ihsân olur âlem bu yâ
Dâ’imâ giryân iken handân olur âlem bu yâ
Şâdına nâ-şâdına bakma cihânın zevke bak
Gâh vasl-ı yâr geh hicrân olur âlem bu yâ
Ol tabîb-i nâza söyle derdini ey derd-mend
Belki birgün derdine dermân olur âlem bu yâ
Leyli-i zülf-i nigâra bağlanan ehl-i hıred
Kıssa-i Mecnûn gibi destân olur âlem bu yâ
Âhımı ol şûh-ı gaddâr almasun söyle Fatîn
İncinür birgün o da giryân olur ‘âlem bu yâ
Târîh
Cihânın varlığı yâhû degildir kimseye bâkî
İbâdetle itâ‘atde bulun olma tegâfülde
Gülistân-ı cihânda bunca demlerdir figân eyler
Aceb bûy-ı vefâ bulmuş mıdır sor bülbüle gülde
İki mahdûmını bir bir Hasan Ağa’nın âlemden
Felek nâ-bûd itdi mâderi kaldı tahayyülde
Hemân yirmi sekiz yaşında gitdi dâr-ı ukbâya
Nasîbi yok imiş bî-çârenin hân-ı teselsülde
Ricâl-i gaybdan gûş eyledim târîh-i menkûtın
“Azîmet eyledi Ahmed Efendî gencken hulda” (1281)
(Erdoğan, Mehtap (2007). Fatîn Divanı. İstanbul: Kitabevi Yay. 61, 112, 218.)
Hâtimetü’l-Eş‘âr’dan
Gazel-i Mühmel
Mâ’ilim ol turre-i tarrâra âh
Âhdır kârım dem-â-dem âh âh
Andırır mâhı o dil-dârım hele
Hâle-i kâkül olur ana güvâh
Elde mül gelse o gül serdir mahal
Sâha-i dil de ana ârâm-gâh
Vaslına âmâdedir her dem gönül
Hem-demim hem olmasa ger sedd-i râh
Anladım her gördigi dil-dâdedir
Âtıfâ âlûde gönlüm âh âh
Nâzım-ı müşârün-ileyh Ahmed Âtıf Beg Der-Sa‘âdet’de bin iki yüz tokuz târîhinde kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olup on üç sene mikdârı mektûbî-i vekâlet-penâhî otasına müdâvemetle ilm-i kitâbetde der-kâr olan mahâreti iktizâsınca ota-i mezbûr ser-halîfeligine ve üç sene zarfında sadâret-i uzmâ mektûbçılığına ve üç sene mürûrında küçük tezkirecilik me’mûriyyetine ve üç sene tamâmında ol vaktin ta‘bîrâtı üzere mansûre mektûbçılığına ve üç sene tekmîlinde bir mâh mikdârı takvîm-hâne-i âmire nezâretine ve ba‘dehû meclis-i vâlâ-yı ahkâm-ı adliyye başkitâbetine ve muahharan meclis-i mezkûr a‘zâsı sınfına bi’l-ilhâk üç sene mürûrında bâ-rütbe-i ûlâ tersâne-i âmire müsteşârlığına ve bir sene tamâmında iki mâh müddet ticâret müsteşârlığına revnak-tırâz-ı âtıfet buyurılup tanzimât-ı hayriyye usûl-i mehâsin-şümûlini tesviye ve icrâ eylemek üzere iki yüz elli yedi senesi Kütahya defter-dârlığına me’mûren cânib-i merkûma azîmet ve bir sene ikâmetden sonra Der-Sa‘âdet’e avdet eyleyüp o aralık Anatolı defter-dârlığına ve üç sene mürûrında masraf nezâretine revnak-efzâ olmuş iken birkaç mâh nâ-mizâc olarak îrâd-ı hayâtı masraf-ı memâta vefâ itmeyüp iki yüz altmış üç senesi şehr-i muharreminde vefât eylemişdir. Müşârün-ileyh Çâvûş-zâde dinmekle arîf bir şâ‘ir-i zarîf olup sehâ-yı tab‘ı mânend-i Hâtem meşhûr-ı âlem ve şi‘r ü inşâsı müsellem-i ashâb-ı nazm u kalemdir.
(Fatîn Dâvud (1271). Hâtimetü’l-Eş‘âr. İstanbul: İstihkâm Alayları Litografya Destgâhı. 270-271.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 02.12.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Herkese hâlince bir ihsân olur âlem bu yâ
Dâ’imâ giryân iken handân olur âlem bu yâ
Şâdına nâ-şâdına bakma cihânın zevke bak
Gâh vasl-ı yâr geh hicrân olur âlem bu yâ
Ol tabîb-i nâza söyle derdini ey derd-mend
Belki birgün derdine dermân olur âlem bu yâ
Leyli-i zülf-i nigâra bağlanan ehl-i hıred
Kıssa-i Mecnûn gibi destân olur âlem bu yâ
Âhımı ol şûh-ı gaddâr almasun söyle Fatîn
İncinür birgün o da giryân olur ‘âlem bu yâ
Târîh
Cihânın varlığı yâhû degildir kimseye bâkî
İbâdetle itâ‘atde bulun olma tegâfülde
Gülistân-ı cihânda bunca demlerdir figân eyler
Aceb bûy-ı vefâ bulmuş mıdır sor bülbüle gülde
İki mahdûmını bir bir Hasan Ağa’nın âlemden
Felek nâ-bûd itdi mâderi kaldı tahayyülde
Hemân yirmi sekiz yaşında gitdi dâr-ı ukbâya
Nasîbi yok imiş bî-çârenin hân-ı teselsülde
Ricâl-i gaybdan gûş eyledim târîh-i menkûtın
“Azîmet eyledi Ahmed Efendî gencken hulda” (1281)
(Erdoğan, Mehtap (2007). Fatîn Divanı. İstanbul: Kitabevi Yay. 61, 112, 218.)
Hâtimetü’l-Eş‘âr’dan
Gazel-i Mühmel
Mâ’ilim ol turre-i tarrâra âh
Âhdır kârım dem-â-dem âh âh
Andırır mâhı o dil-dârım hele
Hâle-i kâkül olur ana güvâh
Elde mül gelse o gül serdir mahal
Sâha-i dil de ana ârâm-gâh
Vaslına âmâdedir her dem gönül
Hem-demim hem olmasa ger sedd-i râh
Anladım her gördigi dil-dâdedir
Âtıfâ âlûde gönlüm âh âh
Nâzım-ı müşârün-ileyh Ahmed Âtıf Beg Der-Sa‘âdet’de bin iki yüz tokuz târîhinde kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olup on üç sene mikdârı mektûbî-i vekâlet-penâhî otasına müdâvemetle ilm-i kitâbetde der-kâr olan mahâreti iktizâsınca ota-i mezbûr ser-halîfeligine ve üç sene zarfında sadâret-i uzmâ mektûbçılığına ve üç sene mürûrında küçük tezkirecilik me’mûriyyetine ve üç sene tamâmında ol vaktin ta‘bîrâtı üzere mansûre mektûbçılığına ve üç sene tekmîlinde bir mâh mikdârı takvîm-hâne-i âmire nezâretine ve ba‘dehû meclis-i vâlâ-yı ahkâm-ı adliyye başkitâbetine ve muahharan meclis-i mezkûr a‘zâsı sınfına bi’l-ilhâk üç sene mürûrında bâ-rütbe-i ûlâ tersâne-i âmire müsteşârlığına ve bir sene tamâmında iki mâh müddet ticâret müsteşârlığına revnak-tırâz-ı âtıfet buyurılup tanzimât-ı hayriyye usûl-i mehâsin-şümûlini tesviye ve icrâ eylemek üzere iki yüz elli yedi senesi Kütahya defter-dârlığına me’mûren cânib-i merkûma azîmet ve bir sene ikâmetden sonra Der-Sa‘âdet’e avdet eyleyüp o aralık Anatolı defter-dârlığına ve üç sene mürûrında masraf nezâretine revnak-efzâ olmuş iken birkaç mâh nâ-mizâc olarak îrâd-ı hayâtı masraf-ı memâta vefâ itmeyüp iki yüz altmış üç senesi şehr-i muharreminde vefât eylemişdir. Müşârün-ileyh Çâvûş-zâde dinmekle arîf bir şâ‘ir-i zarîf olup sehâ-yı tab‘ı mânend-i Hâtem meşhûr-ı âlem ve şi‘r ü inşâsı müsellem-i ashâb-ı nazm u kalemdir.
(Fatîn Dâvud (1271). Hâtimetü’l-Eş‘âr. İstanbul: İstihkâm Alayları Litografya Destgâhı. 270-271.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Gazel
Herkese hâlince bir ihsân olur âlem bu yâ
Dâ’imâ giryân iken handân olur âlem bu yâ
Şâdına nâ-şâdına bakma cihânın zevke bak
Gâh vasl-ı yâr geh hicrân olur âlem bu yâ
Ol tabîb-i nâza söyle derdini ey derd-mend
Belki birgün derdine dermân olur âlem bu yâ
Leyli-i zülf-i nigâra bağlanan ehl-i hıred
Kıssa-i Mecnûn gibi destân olur âlem bu yâ
Âhımı ol şûh-ı gaddâr almasun söyle Fatîn
İncinür birgün o da giryân olur ‘âlem bu yâ
Târîh
Cihânın varlığı yâhû degildir kimseye bâkî
İbâdetle itâ‘atde bulun olma tegâfülde
Gülistân-ı cihânda bunca demlerdir figân eyler
Aceb bûy-ı vefâ bulmuş mıdır sor bülbüle gülde
İki mahdûmını bir bir Hasan Ağa’nın âlemden
Felek nâ-bûd itdi mâderi kaldı tahayyülde
Hemân yirmi sekiz yaşında gitdi dâr-ı ukbâya
Nasîbi yok imiş bî-çârenin hân-ı teselsülde
Ricâl-i gaybdan gûş eyledim târîh-i menkûtın
“Azîmet eyledi Ahmed Efendî gencken hulda” (1281)
(Erdoğan, Mehtap (2007). Fatîn Divanı. İstanbul: Kitabevi Yay. 61, 112, 218.)
Hâtimetü’l-Eş‘âr’dan
Gazel-i Mühmel
Mâ’ilim ol turre-i tarrâra âh
Âhdır kârım dem-â-dem âh âh
Andırır mâhı o dil-dârım hele
Hâle-i kâkül olur ana güvâh
Elde mül gelse o gül serdir mahal
Sâha-i dil de ana ârâm-gâh
Vaslına âmâdedir her dem gönül
Hem-demim hem olmasa ger sedd-i râh
Anladım her gördigi dil-dâdedir
Âtıfâ âlûde gönlüm âh âh
Nâzım-ı müşârün-ileyh Ahmed Âtıf Beg Der-Sa‘âdet’de bin iki yüz tokuz târîhinde kadem-nihâde-i sâha-i vücûd olup on üç sene mikdârı mektûbî-i vekâlet-penâhî otasına müdâvemetle ilm-i kitâbetde der-kâr olan mahâreti iktizâsınca ota-i mezbûr ser-halîfeligine ve üç sene zarfında sadâret-i uzmâ mektûbçılığına ve üç sene mürûrında küçük tezkirecilik me’mûriyyetine ve üç sene tamâmında ol vaktin ta‘bîrâtı üzere mansûre mektûbçılığına ve üç sene tekmîlinde bir mâh mikdârı takvîm-hâne-i âmire nezâretine ve ba‘dehû meclis-i vâlâ-yı ahkâm-ı adliyye başkitâbetine ve muahharan meclis-i mezkûr a‘zâsı sınfına bi’l-ilhâk üç sene mürûrında bâ-rütbe-i ûlâ tersâne-i âmire müsteşârlığına ve bir sene tamâmında iki mâh müddet ticâret müsteşârlığına revnak-tırâz-ı âtıfet buyurılup tanzimât-ı hayriyye usûl-i mehâsin-şümûlini tesviye ve icrâ eylemek üzere iki yüz elli yedi senesi Kütahya defter-dârlığına me’mûren cânib-i merkûma azîmet ve bir sene ikâmetden sonra Der-Sa‘âdet’e avdet eyleyüp o aralık Anatolı defter-dârlığına ve üç sene mürûrında masraf nezâretine revnak-efzâ olmuş iken birkaç mâh nâ-mizâc olarak îrâd-ı hayâtı masraf-ı memâta vefâ itmeyüp iki yüz altmış üç senesi şehr-i muharreminde vefât eylemişdir. Müşârün-ileyh Çâvûş-zâde dinmekle arîf bir şâ‘ir-i zarîf olup sehâ-yı tab‘ı mânend-i Hâtem meşhûr-ı âlem ve şi‘r ü inşâsı müsellem-i ashâb-ı nazm u kalemdir.
(Fatîn Dâvud (1271). Hâtimetü’l-Eş‘âr. İstanbul: İstihkâm Alayları Litografya Destgâhı. 270-271.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | KÂZIM, Hüseyin Kâzım Efendi | d. 1814 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | HAVVA BACI | d. 1906? - ö. 1946\'dan sonra | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | REMZİYE BACI | d. 1890 - ö. 1946 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | REŞÎD, Ahmed Reşîd Efendi, Akşehirli | d. 1814 - ö. 1865 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | SÜLEYMAN | d. 1814-1815 - ö. 1854-1859 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | ŞEVKET, Hıyamlıoğlu Ahmed Şevket Efendi | d. 1814-20? - ö. 1886 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | SAFVET, Mustafa Safvet Efendi | d. 1795 - ö. 1866-67 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | HASTA HASAN | d. 1800 - ö. 1866 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | BEHCET, Abdullah | d. 1809 - ö. 1866 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | VAHDETÎ | d. ? - ö. 1598 | Meslek | Görüntüle |
11 | Abdülahad Nuri | d. 1865 - ö. 1927 | Meslek | Görüntüle |
12 | MİDHAT, Nâmî Mahmûd Efendi | d. 1848 - ö. 1917 | Meslek | Görüntüle |
13 | FİKRÎ, Helvacı-zâde | d. 1849 - ö. 1886 ds | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | MAZHAR, Mazhar Efendi | d. 1850 - ö. 1889 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | FAHRÎ, Kastamonulu | d. ? - ö. 1889-90 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | HACI MAHMUD EFENDİ | d. 1818/1819 - ö. 1880 | Madde Adı | Görüntüle |
17 | CEMÂLÎ/ MUHYİDDİN, Zenbilî-zâde Muhyiddin Mehmed Cemâlî Efendi | d. ? - ö. 1550-51 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | REŞKÎ, HALİL REŞKÎ EFENDİ | d. ? - ö. 1718-19 | Madde Adı | Görüntüle |